25.BÖLÜM: PENÇE

211 16 115
                                    

Kendimi terk ettiğim günler vardı

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


Kendimi terk ettiğim günler vardı. Kanlı ellerimle, perdeleri hep kapalı odamda uzanarak benliğimden uzaklaşmaya çalıştığım saatler. Nefes al, nefes ver. Küvete girmeden, suyla günahlarım ve kanlarımdan arınmadan öylece uzanıyordum. Kaybolduğumda beni kim bulacak diye düşündüğüm uykusuz, sigara dumanı kokan gecelerdi bunlar. Ama en acısıyla öğrenmiştim çok uzaklara gitse de, her şeyi terk etse bile, geride bıraktığını düşünse de insan kendinden kaçamıyordu.

Düşündüğüm gibi kaybolmamış, başkası tarafından bulunmaya ihtiyaç duymamıştım. Çünkü kendimi terk ettiğimi düşünürken bile hep bir aradaydım. Kendimi çok seviyordum, Yudum Albora'yı o kadar çok seviyordum ki en başta onu gömmek için açtığım çukura şimdi onu öldürmek isteyenleri gömüyordum.

Hatta bazen gömmüyor, balkondan aşağı atıyordum.

Bu hayatta tek sevdiği kendi olan bir kadını bulmak için hangi deli çabalardı?

Sanırım bazen böyle deliler çıkıyordu.

Birkaç saniye dudaklarımdan ayrılıp gözlerimin içine baktı. Nefesi yüzüme çarparken sırtımın boşluğa yaslı olduğunu dahi düşünmedim. Belimi saran kolları beni emniyette tutmasa düşerdim. Ancak bu umrumda değildi. Kendimi rüyalarımdaki kadar rahat hissediyordum. Beni düşürecek olma ihtimali aklımın ucundan geçse bile içine giremiyordu.

İtiraf etmeliyim ki şu anda aklımda sadece beni öpüşü vardı.

Lacivert gözleri gözlerimin içine bakarken sokak lambasının sarı kısık ışığı onun yüzünü aydınlatıyordu. Çenemdeki parmakları uzaklaşıp oradan boynuma doğru ilerlediğinde gücümün onda yarattığı etkiler de yavaş yavaş geri çekildi. Tenimde hissettiğim parmakları sanki bir ateş yağmurunun altındaymışız hissi yaratıyordu. Bu hissi sevmiştim ama bunu hissediyor olmak tuhaftı. Birinden bu denli etkilenmek tuhaftı. Gözleri öylesine büyük bir istekle bakıyordu ki ona nasıl baktığımı merak ediyordum. Ona bakışımdaki hisler de tuhaftı.

Bakışlarım onun yüzünden ayrılmazken parmakları şah damarımın ve boynumun üzerinde gezindi. Gözleri kısıldı, dudağının kenarı kıvrıldı. Yüzüne yayılmaya başlayan gülümsemeyi bir çocuk gibi saklamak için başını boynuma gömdüğünde kalbimin atışı hayatımda ilk defa kulaklarıma farklı geldi. Kollarımı ona doladım, kulağına fısıldadım. "Öperek seni utandırdım mı kara büyücü?"

Tenime değen yüzünü buruşturduğunu hissettim. Ardından boynuma doğru güldüğünde huylanarak saçlarını çekiştirdim. Hiç beklemediğim bir anda dudakları boynuma değdi. Dokunmasıyla nefesimi tuttum. Bir an çocuk gibi davransa ardından ben daha onun bu haline alışamadan o güçlü, seksi adama geri dönüyordu. Bu da onu fena bir şekilde merak etmeme neden oluyordu.

Geri çekildiğinde sıcaklığı benden uzaklaştı. Boşluğa düşmüşüm gibi hissederken bacaklarımın arasındaki duruşunu değiştirdi. Elleri, beni sırtımdan çekerek kendine yaslandığında vücutlarımız birleşti. Adeta tek bir vücut olduğumuzda onu artık her zerresiyle hissedebiliyordum. "Kalbin ellerimin altında çırpınırken benimle alay etmeye çalışmamalısın Albora." dedi benim sesimden çaldığı alayla. Gözlerimi lacivertlerinden ayırmadan kollarım onun boynuna sıkı sıkı bağlayıp sırtımı geriye yatırdım. Boşlukta sallandım ve saçlarım denizden vuran rüzgarla savruldu. Sokağın aşağısındaki sahilden insanların yaz ayının tadını çıkaran sesleri gelirken "Benim kalbim yapmaz öyle şeyler." dedim inatla. Bu zamana kadar yapmamıştı. Hiçbir zamanda böyle hızlı çarpma ya da şehvet dışında bir şeyler hissetme ihtiyacı olmamıştı. Ama şu an fark ediyordum. Benim kalbim şehvet de dahil hiçbir duyguyu öğrenmemişti ki bunun ihtiyacını hissedebilsindi. Ben bana vurduklarında sevmiyorlar demiştim, bana vurmadıklarında ise benden nefret etmiyorlar. Çünkü kimse bana vurmak ya da vurmamak dışında iyi bir şey yapmamıştı. Seviştiğimde bu duygunun adı şehvet demiştim. Ama şimdi anlıyordum ki ben şehveti bile eksik tatmıştım.

ALBORA (+18)Where stories live. Discover now