28. BÖLÜM: BİR EKSİLME BİN TAMAMLANMA

179 14 57
                                    

Kış bahçesinin mis gibi kokan havası; misafirlerin rahatlayarak kocaman gülüşleriyle sohbet etmelerine ve bıkmadan, usanmadan kraliçeye defalarca kez şükranlarını dile getirmelerine neden oluyordu

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Kış bahçesinin mis gibi kokan havası; misafirlerin rahatlayarak kocaman gülüşleriyle sohbet etmelerine ve bıkmadan, usanmadan kraliçeye defalarca kez şükranlarını dile getirmelerine neden oluyordu. Kraliçe, parlak kırmızıyla boyadığı dolgun dudaklarını hafifçe kıvırarak tüm bu iltifatları ve minnetleri kabul ederken çok mutluydu. Bir yandan da ejderha gibi bakan kısık gözleriyle eksik herhangi bir şeyin olmadığını kontrol ediyordu.

Misafirlerin önünde kocaman bir masa vardı. Beyaz dantel örtünün üzerindeki sade ama şık servis tabakları boşalmak bilmiyor, yeri hızla dolduruluyordu. Kap kek, makaron, kurabiye, donut, kraker, pankek, çeşitli yaz ve kış meyveleri o tabaktan bir diğerine geçerek gülüşler eşliğinde tüketiliyordu. Ayaklı kek tabaklarından birinin üstündeki büyük, kremalı pasta görenlerin ağzını sulandırmaktaydı. Ancak henüz kimse bir dilim alabilmiş değildi. Pembe ve beyaz renklerdeki uzun mumlar yakılmamış olsalar dahi sadece duruşlarıyla masayı daha da zengin gösterme görevini üstlenmişti. Kış bahçesinde bulunan çiçekler ise Klyssia hanımlarının güzelliğinin önüne geçememiş, bugün için özenle hazırlanmış bu önde gelen kadınların ışığına boyun eğmek zorunda kalmışlardı.

Cam tavanın üzerine yağan kar, bahçenin içindeki bu şen havadan oldukça uzaktı. Tüm Kalp, hatta tüm Klyssia beyazlara bürünmüş olsa da öğle saatinde kurulan bu masa oldukça cıvıl cıvıldı. Sanki ağır bir savaşın ardından büyük bir kutlama vardı. Sanki zafer onlarındı.

Parlak sarı saçlarını önce buklelendirip ardından kafasının üstünde özenle toplayarak adeta bir kuş yuvası kurmuş genç kızlardan biri beyaz eldivenli elini dudaklarına yaslayarak kıkırdadı. Prenses Luna'nın hemen yanında duran sandalyesini ona yaklaştırıp "Harika bir öğle saati. Daha önceki partiye gelemediğim için tüm gün adeta cinnet geçirmiştim." dedi. "Tüm hizmetçilerim benden bıktılar, buna yemin edebilirim." Luna, karşısındaki kız sanki çok komik bir şey söylemiş gibi kısık sesle kahkaha attı. "Komutanın hazin ölümünün ardından kraliyet tekrardan toparlanıyor, şekerim. Birçok fazlalıktan kurtulduk. Bu partilerin tadını çıkar. Daha çok kutlama yapacağız." Kız onun bu sözleriyle ne demek istediğini anlamasa da başını salladı ve önündeki taze turtadan bir dilim yedi.

Son zamanlarda prensesin yanında daha sık görülen Elysian bakanının kızı Freya, ciddi duran yüz ifadesiyle elindeki flüt bardaktaki şampanyayı yudumladı. Luna yanındaki kızla konuşmayı bitirip ona döndü. Kaşları yavaşça çatılırken genç kadını dürterek "Neyin var?" diye sordu. "Genelde içki tercih etmezsin." Freya biraz düşünceli hatta daha da fazlası gergin gibiydi. Luna, cevap beklerken çatalının ucuna taktığı çöreklerden birini ağzına attı.

Freya, rahatsızca yerinde kıpırdandıktan sonra boğazını temizledi. "Tüm bu kutlamalar ne için?" dedi. "Adin, evleniyor mu? Ona uygun bir eş mi bakıyorsunuz bu kadınların arasından?" Yediği parça Luna'nın boğazında kaldığında önündeki fincanı kapıp çaydan bir yudum aldı. Ardından kendisine dönen gözlere gülümseyerek önündeki peçeteye hafifçe dudaklarını sildi. "Ne saçmalıyorsun sen, deli miyiz biz? Zaten ondan kurtulamıyoruz, bir de başımıza karısı mı çıksın?" Freya, kollarını birbirine doladı. Luna ise göz devirdi. Kendisini kabul etmeyen o küstah adamın başka bir kadına aşık olacağı düşüncesini kabullenemeyen arkadaşına baktı. "Albora denen kadını saha dışına attık, Freya. Bu partiler tüm Klyssia onun nasıl korkup kaçtığını anlasın diye yapılıyor." Freya'nın dudakları kıvrıldı. "Umarım gerçekten de bir köşede ölmüştür. Bir daha geri dönemez."

ALBORA (+18)Where stories live. Discover now