23.BÖLÜM: GEÇMİŞ SENFONİSİ

278 22 71
                                    

Hayatın üç aşaması vardı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Hayatın üç aşaması vardı. Doğum, alışma ve ölme.

Elimizde olmayan sebeplerle doğduk. Kimse bize bu dünyaya gelmek konusundaki fikrimizi sormadı. Hatta doğduğu gün öleceği de kesinleşmiş olan bu minik canlar Tanrı'nın bahşettiği bir lütuftu. Eğer şanslılarsa onlar için sevinen bir aileleri olurdu.

Büyürken düştü bu bebekler, üstleri kirlendi. Anneleri hemen değiştirdi kıyafetlerini. Kirli gezmesin benim çocuğum diye. Tertemizlerdi artık. Her yıl bu çocuklar bir yaş daha büyüdü. En başta insanoğlu için biçilmiş ölüm onlara daha da yaklaştı. Babalar hediye aldılar çocuklarına. Resmen ölüme yaklaşan adımlarını hediyelendirdiler. En iyisine benim çocuğum sahip olsun diye. Her doğum günü geçtiğinde, zaman içinde kıyafetler yerine bedenler kirlendi, ruhlar kirlendi. Sözler, gözler, dudaklar, eller kirlendi.

Anneler, 'büyüdü artık' dediler. Bunları ben temizleyemem... Babaların aldığı hediyeler bitti, çocukları için en iyisi olmadı. Kaderin hazırladığı yolda tek başlarına kaldılar. O yolun sonunda onları bekleyen ölüm, arkalarındaki koca mazide ise sonsuz bir yaşamı size getiren ölüme kavuştuğunuz için deliler gibi ağlayan insanlar...

Herkesin kader döngüsü farklıydı. Ama başlangıcı ve sonu aynıydı. Benim de, Kaos'un da, Adin'in de, tanımadığım birinin de ve hatta Maria'nın karnındaki bu dünyaya gelmek için bekleyen bebeğin de başlangıcı doğum, sonu ölümdü.

Kaos, kucağındaki Maria'yı yatağa yatırdı. Zavallı kızın yüzü acıyla kasılmış, saçları terden yüzüne yapışmıştı. Tırnaklarını geçirmiş olacak ki avuç içlerinde derin izler vardı. Kapıyı arkamdan kapatıp kilidi çevirdim. Odanın ortasında çift kişilik yüksek bir yatak vardı, tavandan üstüne kraliyet mavisi tül iniyordu. Ayak ucuna da rahat bir puf yerleştirilmişti. Yaz ayında yanmayan şömine ve önündeki koltukta gözlerimi gezdirdim. Şöminenin üzerinde işlemeli, oval bir ayna asılıydı. Gece mavisi dore perdelerle oldukça uyumluydu. Odanın geneli mavi ve beyazdan oluşuyordu. Yatağın tam karşısına konumlandırılmış, çok büyük sayılmayan yuvarlak masanın üzerinde içilmiş bir çay bardağı vardı. Kapının hemen yanında ise giyinme dolabı duruyordu.

Kaos, sırtını dikleştirdi ve yataktan birkaç adım uzaklaştı. "Şimdi ne yapacağız? Onu buradan çıkarmam lazım." Kafamı salladım. Düşünmem gerekiyordu. Adin direkt büyüyü hissederdi. Onu dışarı çıkarmak için kapıyı kullanmak gerekiyordu. Ancak etrafta dolaşan ve kargaşayı durdurmaya çalışan çok fazla muhafız vardı. Kaos, eliyle yüzünü sıvazladı ve "Vera'yı çağıracağım." dedi. Gözlerim hızla açıldı. Vera... Arev... Maria...Hamile. Her şey beynimin içinde dönüp dururken hızla bağırdım. "Hayır!"

Yüzünü buruşturup kafasını 'niye' der gibi salladı. Bağırmama şaşırmıştı. Derin bir nefes aldım. "Vera'yı buraya çağırmak kolay olsa ilk bu kızı çıkarırız. Saçmalama." Vera'nın bu karışıklığı kullanarak kimseye yakalanmadan buraya gelebileceğinin farkındaydım. Ancak gelmesi hiç iyi olmazdı. Bu öğrenilirse Arev'in vezirliği yanardı. Kardeşinin arkasında durur muydu emin olamıyordum. Bir şey demesine izin vermeden Maria'nın yanına, yatağın ucuna oturduğumda yanlışlıkla bir şeye değmiştim. Biraz kenara kayıp baktım, kırmızı ip bir bileklikti. Yatağın üzerinde başıboş duran bilekliği elime aldım ve ucunda sallanan işarete daha dikkatli baktım. Tam olarak emin olamasam da Afet'in cadılık kitaplarında ve İmgenin kolyesinde gördüğümü hatırlıyordum. Sanırım Hekate'nin çarkıydı.

ALBORA (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin