22.BÖLÜM: DOĞANIN KANUNU

232 19 97
                                    

Komutan Attila, dik omuzları ve otoriter adımlarıyla merdivenleri çıktı

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Komutan Attila, dik omuzları ve otoriter adımlarıyla merdivenleri çıktı. Kaledeki koşuşturmanın kendine düşen payını saatler önce yerine getirmiş, tüm muhafızları nöbet yerlerine dikmişti. Koral'ın uyuyuşuyla büyük bir yasa bürünen Kalp'te bugün bir kutlama yapılacaktı. Aslında uzun zamandır küçük çaplı davetler düzenleyerek Klyssia'nın durumu konuşuluyordu. Ancak belki de Adin'in taç töreninden sonra ilk defa eğlencesine verilen bir davetti. Küçük de olsa herkesin buna ihtiyacı vardı. Bu komutanı güldürüyordu. Kral Adin, o iki haydut ve egosunu mezar yapan Albora'nın kutlamaya katılamayacağı gerçeği ne kadar da üzücüydü.

Onların günlerdir ortalıkta olmaması kaledeki üst mevkide olan kişiler için büyük bir şoktu. Nerede oldukları bilinmiyordu. Halka ya da kalenin dışına hiçbir haber verilmemişti. Bay Edyth'in evinden ayrılışlarının ardından sanki yer yarılıp içine girmişlerdi. Tabi ki bu sadece mecazi bir tanım değildi. Gerçekten de yer yarılıp içine düşmüşlerdi. Attila çok net göremese de çukuru kaplayan bir kan vardı. Adin ya da haydut kralından birinin ağır yaralı olması gerekiyordu. O Albora da daha dün öğrendiği güçleriyle çukurdan çıktığı an fare gibi zehirlenip bir kenarda geberirdi. Diğer haydut da pek önemli değildi.

Odasının büyük kapısını açıp içeri girdi. Boş yatak, küçük bir kitaplık ve komutan kıyafetleri dışında çok bir şey barındırmayan giysi dolabı onu bekliyordu. Karanlıkta sadece yüzünün bir kısmı camdan vuran ay ışığıyla aydınlanıyordu. Arkasından kapıyı kapattı, odanın içinde yürüdü.

"Hadi ortaya çık. Oyunun sonu." dedi bir eli düğmeyi ararken. Işık odanın içine dolduğunda giysi dolabının arkasından, karanlığın içinden sıyrıldım. Gözlerimdeki vahşi bakışlar ve dudaklarımdaki yarım gülümsemeyi gördü, yüzünü buruşturdu. "Öylece ölüp gitmeyecek kadar aptalmışsın cidden. Ne için geldin? İspik..?İntikam..?"

Derin bir nefes aldım. Üzerimdeki dar beyaz elbisede ellerimi gezdirdim. "Hiç tarzım değildir komutan. İspikçileri kimse sevmez." Ardından gülüşümü saklamak için elimle ağzımı kapattım. "Pardon. Zaten seni ispiyonlayabileceğim herkesi de benimle birlikte çukura yollamıştın. Ama merak etme intikam da hiç tarzım değildir. Sadece bana yapılan hiçbir şeyin altında kalmam. İyiliğin de, kötülüğün de." Sözlerim bitince sırıttım.
Delirdiğimi, ya da zaten başından beri öyle olduğumu düşünüyor olacak ki "Ruh hastası." diye fısıldadı.

Topuklularım yerde tok bir ses bırakırken adımladım. Kısık gözleri benim üstümdeydi. "Beni oyundan diskalifiye etmek için yanlış bir hamleydi Attila." Avının etrafında dönen bir vaşak gibiydim. Gözlerim asla onun mavilerinden ayrılmıyordu. Griye çalan çirkin mavilerinin içinde hiç pişmanlık yoktu. "Kraliçe senin oyunun içinde olmanı istemiyordu. Ben de gerekeni yaptım." Sinirlenmemeye çalıştım. Zevk almalıydım bu hallerinden. Benimle konuşurken her bir hareketimi izlemesinden, tetikte durmasından ve kınındaki bıçağı çekmeye hazır oluşundan zevk almalıydım.

ALBORA (+18)Where stories live. Discover now