49

771 58 6
                                    


~☆~ 49. BÖLÜM ~☆~

Ateş Kartal'dan

İnsan hiç değişmem dediği yerden bir gün kök çıkarabiliyordu. Ben öyle olmam dediğin her şey, bir anda başına gelebiliyordu. Belki de o yüzden derlerdi 'asla asla deme' diye.

Ben Ateş Kartal'dım. Bundan aylar öncesinde kimseyi umursamayan, hayatı zevkleri doğrultusunda yaşayan, kendinden fazla kimseyi düşünmeyen bir adamdım.

Ben değişmezdim, öyle düşünürdüm. Oysa yalnızca birkaç saniye içerisinde uğramıştım köklü bir değişme.

Ateş Kartal'ın tüm kuralları, sarışın kızını görene kadardı.

Ateş Kartal'ın kendinden başkasını düşünmeyen kalbi artık kendini değil yalnızca sarışınını düşünüyordu.

Ve şimdi onun için hiçbir şey yapamayacak olmak beni kahrediyordu.

Size yemin ederim, o üzülmesin diye toprağın altına ben bile girerdim.

Kafamı hafifçe aşağıya eğdiğimde sarı saçları girdi göz odağıma. Dün geceki saçlarını ellememişti, saçları biraz bozulmuştu. Ama o bu haliyle bile çok güzeldi.

Gök mavisi kadar derin gözleri ıslaktı. Mavinin içine kırmızı karışmış, gözlerindeki damarlar meydana çıkmıştı. Dün geceden beri öyle içli ağlıyordu ki bir saniye bile indirmemiştim onu koynumdan.

Bana göre oldukça minik kalan elleriyle güçsüzce koluma tutunmaya çalışıyordu. Belindeki elim olmasaydı yere düşeceğinden emindim.

Bir çok insan baş sağlığı dilemişti ama o hiçbirine cevap vermemişti. Kimseyi duymuyor ya da duyduklarını anlayamıyordu. İçim öyle yanıyordu ki ne yapacağımı bilemiyordum.

"Nasıl alabilirim senden bu acıyı güzel kızım?" Çaresizce fısıldadığım cümleden sonra ilk defa burada olduğumu fark etmiş gibi kafasını yavaşça kaldırdı.

"Babam gelmeyecek mi?" Titreyen ses tonu içimdeki yangını alevlendirdi. Burnunu çekti. "Babalar ölmez ki..."

Binlerce parça kalbimin kenarlarından yuvarlandı. Düştükleri yerlerde alev aldı parçalar. Hepsi beni yakmayı istiyor ve başarılı oluyordu.

Aşık olduğum kadın gözlerimin önünde acı çekerken ben acısını ondan alamadığım için suçluydum.

"Ölmez, güzelim." Saçlarını okşadığımda tebessüm etti. Sonra ise tebessümü yavaşça kayboldu.

"Babam hep çok kızardı. Ama ağladığımda da hiç dayanamazdı, hep gelirdi yanıma." Bir kez daha burnunu çekti ve gözlerini etrafta gezdirdi. "Şimdi neden gelmiyor? Bu defa çok mu kızdı bana?"

"Babalar kızlarını kızmaz."dedim saçlarını öptüğüm sırada. Gözlerine küçücük yaşlar birikti.

"Seviyor değil mi beni?" Başımı salladım. "Bir kızı en çok babası sever." Bu defa başını iki yana salladı.

"Beni en çok sen sevdin Ateş."

Çakıldım. Yemin ederim o an yere çakıldım. Ne parçalar, ne alevler umrumdaydı. Ben yüksekten kendi kalbime düşmüştüm. Orada ağlayan bir kız çocuğu vardı ve ben onun yaşlarına uzanamıyordum.

"Toprak atıyorlar üstüne." Birden sesini yükseltti ve beni bırakarak mezara doğru koştu. "Atmayın abi, annem kızar. Annem sevmez kirlenmeyi. Sevmez abi, atmayın."

Umut'un elindeki küreği tuttu. Umut küreği yanında dikilen Uraz'a verdi ve Laden'i kolları arasına aldı.

Anne ve babasının üzerine atılan toprağı sessizce izledi sarışın kızım.

Tek bir cümle dökülmedi dudaklarının arasından, kilidinin anahtarını bekliyordu.

Herkes gitti, saatler geçti. Yalnızca o ve ben kaldık. Anne ve babasının mezarlarının ortasında oturmuştu. Gözleri beni bulduğunda yanına adımladım. Arkasına oturduğumda sırtını bana yasladı.

Bir süre sonra hareketlendi ve annesinin mezarının üstündeki çiçekleri alarak kenara koydu.

"Benim annem çiçek sevmez ki." dedi cılız bir sesle.

"Şimdi ben anneme bir daha sarılamayacak mıyım?" Yanakları ıslandı, dudaklarını büzerek kafasını toprağa koydu.
Saçlarını okşadım. Ona ne söyleyebilceğimi bilmiyordum, daha önce hiç böyle bir şey başıma gelmemişti.

"Ben senin her şeyindim ya, bana her an sarılabilirsin güzel kızım." Dudakları kıvrıldı. Yanağındaki elime bir öpücük kondurduğunda onu alıp göğsüme sokmak istedim.

"Beni affetmediler." sustu ve burnunu çekti.

"Sen affedilecek bir şey yapmadın, kendi hayatını belirledin." diyerek onu kendime çektim. Bir şey söylemedi. Ayağa kalktığında ben de kalktım.

Bu defa gözleri babasının mezarına kaydı. "Baba, annemi yalnız bırakma olur mu? O yalnız kalmaktan korkar."

Ve elimi tuttu. Arabaya bindiğimizde bile bırakmadım elini.

Dün biz evlenmiştik ve dün biz yeni bir yıla girmiştik. Laden ise yeni yılın ilk gününde ailesini toprağa vermişti.

Hayat bazen gerçekten de unutamayacağımız şeyleri önümüze sürüklüyor ve onları atmamıza izin vermiyordu.

Benim sarışın kızım daha çok küçüktü. Benim sarışın kızımın acısı ondan da büyüktü.

●●●

Laden Yağmur Erayvaz'dan

Bir gün hem annemi hem de babamı kaybedeceğimi elbette ki biliyordum. Oysa ikisini bir anda kaybedebileceğim hiç aklımdan geçmemişti.

Bir günde hem öksüz hem yetim kalmıştım.

İçimde kocaman bir boşluk vardı. Anne ve babamın boşluğu. Etrafı çevrili bu boşluğun yerine kimse gelemeyecekti.

Artık benim hiç annem olmayacaktı. Artık ben kimseye baba diyemeyecektim.

Ruhum emiliyordu, tüm hislerim ortada kalıyor ve yok olmaya yüz tutuyordu.
Gülümsemek de benim günahımdı.

Her şeye rağmen elimi tutan bir adam vardı. Beni hiçbir anımda yalnız bırakmamıştı. Saatlerce beni beklemiş ve hiç söylenmemişti.

Bunca kötülüğün tek iyisi oydu. Eğer karşıma çıkmamış olsaydı kendimi bu acının içine gömer ve bir daha yüze çıkamazdım.

O buradaydı, yanımdaydı. Yaşamam için bana bir sebep sunuyordu. 

18 yaşıma kadar olan tüm hayatımı az önce toprağa gömmüştüm. Şimdi 18' den sonrasını yaşayacaktım.

Ve ben on sekizden sonraya hiçbir acı sığdırmayacaktım.

🌺BÖLÜM SONU🌺

Çok kısa bir bölüm oldu çiçeklerim biliyorum. Ama finale çok yaklaştık o yüzden yavaş ve kısa atıyorum. Birkaç bölüme hikayemiz bitecek, çok heyecanlı ve biraz da buruk içim.

Sizlerle beraber final yapacağımız günü hem iple çekiyorum hem de yavaş gelsin istiyorum.

Bir dahaki bölüm zaman atlamasıyla başlayacak, yadırgamayalım...

Sizi seviyorum, beklemekte kalın♡

Yanlış Oldu | TextingWhere stories live. Discover now