Hastane

28.4K 1.4K 201
                                    


İlahi Bakış Açısı

Bembeyaz bir kapı. Kapının bir ardında canıyla uğraşan kız çocuğu diğer ardındaysa o kız çocuğunun ailesi. Paramparça bir şekilde dağılmış bekliyorlardı.

Kapının bir ardından bağırış sesleri duyuluyordu, Savaş birçok kişiye emirler yağdırırken odaya sürekli giren çıkan doktorların, hemşirelerin haddi hesabı yoktu. Kapının diğer ardı sessizdi, ölüm sessizliğine bulanmıştı. Herkesin gözlerinden yaşlar damlarken kimse nefes almıyordu. Kız kardeşleri içeride canıyla uğraşırken herkes nefes almayı unutmuştu. Kız çocuğu yeniden nefes alana dek kimse nefes almamaya yeminli gibiydi.

Herkesin gözünde evde, o salonun içinde yaşanan son sahne vardı. Kız kardeşlerinin Savaşın kollarının arasına yığılışı ve son sözleri.

''Abimin yanına gideceğim. Kardeşimin yanına gideceğim. Engelleme beni olur mu?''

O evden nasıl çıkmışlardı, hastaneye nasıl gelmişlerdi kimse hatırlamıyordu. Anneleri krize girip bayılmıştı hastaneye gelir gelmez. Murat bey ve babası, Sevgi hanımın tedavisi için başka kattayken diğer herkes kız kardeşinin bulunduğu odanın kapısının önündeydi.

Hiçbiri kendinde değilken ilk kendine gelen Girdap olmuştu. Etrafına baktı. Etrafındaki kalabalığa. Abilerine, kardeşlerine baktı. Hemen karşısında kapının dibinde yere çökmüş oturan Lodos ve Poyraz abisine baktı. Gözlerinin içlerindeki pişmanlıkları okudu. Onların pişmanlıkları gözlerinden akan yaş da bile vardı. Hemen biraz uzağındaki koltukta oturan Demir ve Egeye ilişti gözleri.

Hiç şüphesiz en çok yara alanlardan biriydi Ege. Abla özlemi çekerken, tam kavuşmuşken, ondan olmaktan korkuyordu. Akıttığı gözyaşları bunun şahidiydi. Demir kardeşini kollarının arasına almıştı. Onu sakinleştirmek, teselli vermek istiyordu. Kendisine bile veremediği teselliyi kardeşine de veremezdi. Korkuyordu. Kardeşi Ege kadar korkuyordu. Kız kardeşine bir şey olmasından deli gibi korkuyordu. Kaybetmekten korkuyordu.

Koridorun en sonunda duran üçlüye baktı. Asrın, Çağın ve Rüzgar. Kıpkırmızı gözlerle yere çökmüşlerdi. Hepsinin gözünden akan yaşlar, korkunun, acının, kaybedişin, pişmanlığın yaşlarıydı. Rüzgar, kız kardeşine uyguladığı şiddetin pişmanlığıyla yanıp kavrulurken, Çağın, o günün, kız kardeşini evine götürdüğü günün, kız kardeşinin ona yalvarmasına rağmen, onunla beraber gitmemesinin pişmanlığıyla yanıp kavruluyordu. Asrın, kız kardeşine yönelik sarf ettiği bütün cümleler kafasının içinde yankılanıp dururken boğulduğunu hissediyordu.

Girdap kendi tarafına baktığında önce Çağanı gördü. Kız kardeşinin bulunduğu odanın kapısına kitlenip kalmıştı. Ne odaya girebiliyordu, ne de gözlerini o kapıdan çekebiliyordu. Aileden sayıldığı için yasaktı o odaya girmek ona ama girse bile kız kardeşini o halde gördükten sonra ne yapacağını hiç bilmiyordu. Sadece gözyaşlarını akıtabiliyordu.

Asil. Aralarında en kötü olan. Aralarında Asiyi en çok hisseden oydu. Girdabın korku dolu gözleri Asile kaydı. Bembeyaz yüzüyle, ruh gibi yere çökmüştü. Gözünde artık damlayacak yaşı kalmamıştı. Bir eliyle sürekli kalbinin üzerine vuruyordu. Onun çektiği acı da korkuda diğerlerinden çok daha farklıydı. Onun hissettiği tüm duygular iki kişilikti. Asil öyle bir durumdaydı ki, hem kendi acısını hissederken hem de Asinin acısını hissediyordu. Ama acıları o kadar karışmıştı ki birbirine artık ayırt edemiyordu hangi acının kime ait olduğunu. İyi hissetmek istiyordu, iyi hissettirebilmek için.

Girdap hemen yanındaki Aliye baktı. Gözlerini sımsıkı kapamıştı. Kendi kendine bir şeyler sayıklayıp duruyordu. Kendini bir şeylere inandırmaya çalışırken aslında kendinden geçmek üzereydi Ali. Gözyaşları o kadar hızlı akıyordu ki gözlerinden, çenesinden üzerine damlayan yaşlar giydiği gömleği sırılsıklam etmişti.

AilemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin