Karanlık

21.9K 1.2K 78
                                    


Zifiri bir karanlığın içerisinde yapayalnız hissediyordum kendimi. Neredeydim ben? Neden kimse yanımda değildi. Oysa kalabalık bir ailenin içindeydim ben, şimdi herkes neredeydi? Dört bir tarafım duvarlarla kaplıydı. Gidebileceğim bir yer açabileceğim bir kapı yoktu. Bulunduğum yerin içine sızacak tek bir aydınlık yoktu. Göremiyordum hiçbir şeyi, hissedemiyordum hiç kimseyi.

Kimse yok mu? Beni duyabilecek kimse yok mu? Olduğum yerde kendi etrafımda döner dururken, bir şeyler arıyordu gözlerim. En ufacık bir hareketlilik, en ufak bir ışık haresi, herhangi bir şey, ne olursa. Ama yoktu.

Anılarım hafızama bir bir dolarken, hatırlamaya başladım. O akşamı, o evdeki salonu, salonun ortasında durup da kendini anlatan beni hatırladım. Tiyatro sahnesi gibi canlandı her şey gözümde. Kendi çırpınışlarımı izledim. Kendi acılarımı yeniden kendi sesimden duydum. Anlattıklarım kadar anlatmadıklarım vardı benim. Hala daha içimde bir sır gibi sakladığım şeyler vardı. Etrafa baktım. Dağılan onca adama. Benimle birlikte söylediğim her kelimede dağılan aile üyelerine baktım. Ben anlattıkça, anlatmamam için yalvaran gözle bakan abilerime baktım. Onlar benim anlatmama dayanamazken ben hepsini yaşamıştım.

Hayat mücadelemi tek başıma vermiştim ben, veriyordum.

Peki şimdi? Şimdi neredeydim ben. Gözümde canlanan tiyatro sahnesi sonlanırken en son Savaş abimin kucağına yığılışımı gördüm.

Öldüm mü ben? Ölüm bu muydu? Cesur abim, o neredeydi? Neden kimse yoktu? Ege, kardeşim peki ya o, o neredeydi?

Yalnız olmak istemiyordum. Ben yalnızlığa alışmışken, yalnız olmaktan çok korkuyordum.

Şimdi gözümün önünde bambaşka bir sahne canlandı. Bir hastane. Hastane koridoru, çığlık atan, bağıran, haykıran insanların sesiyle doluydu. Sesin olduğu yere doğru ilerledim. Karşımdaki manzaraya baktım öylece bir şey hissedemeden.

Annem, çığlıklar içinde ismimi sayıklıyordu. Ayakta kalacak hali kalmamış, babamın kucağına yığılmıştı. Babam, adımı haykırırken boşluğa, kollarının arasında karısı vardı. Dedem, sımsıkı tuttuğu bastonundan güç almak isterken, her an yere düşebilecekken, bas bas yardım dileniyordu benim için.

Yürüdüm koridorda, annem, babam, dedemin yanından geçerken abilerimin yanına doğru adımladım. En arkada kalan Egenin yanına geldiğimde, kan çanağına dönmüş gözleri, ellerinin arasına almıştı başını. Yere oturmuş adımı sayıklıyordu gözyaşlarının arasında. Dokunmak istedim ona, burada olduğumu söylemek istedim. Ama uzanamadım bile.

Ardından Alinin yanına geldim. Gözleri dolup taşmıştı, yanaklarından süzülen yaşlar, çenesinden kayıp üzerini sırılsıklam yapmıştı. Gözlerinin içindeki acılara şahit oldum, hayal kırıklıklarının parçaları batıyordu kalbine.

Demirin yanına geldiğimde, gözlerinin içine baktığımda acıdan çok öfke, nefret gördüm. Yığılıp kaldığı yerde, ellerini yumruk yapmış sıkıyordu. Kalbindeki acıyı öfkesiyle sarıyordu, nefretiyle bastırıyordu. Akıttığı her damla yaş da benim acılarımın izleri vardı sanki.

Girdap. Dünyaya susmuş gibi bakıyordu bir kapıya. Hayattan kopmuş gibi çökmüştü dizlerinin üzerine. Nefes almayı unutmuş gibi akıtıyordu gözlerinden yaşlarını. Akıttığı o yaşlarda boğuluyordu sanki. Akıttığı o yaşlar ona nefes olurken, o nefesinin içinde boğuluyordu.

Girdabın baktığı kapının önünde duran Çağanın yanına geldim. Öyle ki en ufak bir dokunuş Çağanı yere yıkabilirdi. Ufacık bir nefes Çağanı yerle bir edebilirdi. Gözünü kırpmadan, gözlerinden sicim sicim akan yaşla tek bir yere odaklanmış oraya bakıyordu. Çağan ruhunu gözlerinde ki yaşlarla beraber akıtıyordu.

AilemWhere stories live. Discover now