Ah Evet Görüyorum

53 11 0
                                    

Felix'le tanışmamın üzerinden iki gün geçmişti. Beni evine -yani evimize- davet etti. Ev arkadaşı olacağımız için yakınlaşmayı umuyor olmalıydı. Benim de umduğum gibi.
Evin anahtarı henüz bende olmadığı ve henüz resmi olarak taşınmadığım için kapı ziline bastım ve beklemeye başladım.
Bekledim.
Bekledim.
Tekrar zile bastım ve ardından kapıyı tıklattım. Kısa bir süre bekledikten sonra tam telefonumu çıkarırken kapı açıldı.
Han kısa kollu tişörtünün kollarını omuzlarının üstüne kadar sıvamış, terli ve nefes nefese bir halde o tatlı -benim sorunum ne- şaşkın ifadeyle bana bakıyordu. Nefes sesini bile duyabiliyordum.
"Hoşgeldin!" yüksek sesle bağırırken gülümsüyordu.
"Neden bağırıyorsun be?"
Başını yana eğip kulağını omzuna bastırdı. "Şey..." derin bir nefes aldı. "Changbin hyungla bir şarkı üzerinde çalışıyorduk, uzun süre kulaklık takınca oluyor böyle." geri çekilip bana yer açtı. "Gelsene." dedi. İçeri girdiğim sırada dar koridordan geçerken kokusunu içime çekip ciğerlerime hapsettim.
"Neden bu kadar terlisin?" diye sordum. Nemli saçlarını geriye attı. "Changbin'in işleri işte..." diye mırıldandı.
"Ne? Bu bir cevap değil ki."
"Changbin'in minik bir kuralı sadece. Ceza da denebilir tabii." dedi kaslı omuzlarını silkerek. İçeri geçtiğimiz sırada Changbin stüdyodan çıkıp parmağıyla Han'ı işaret etti.
"Sen! Otuz mekik çekmen gerekiyor."
Han bana bakıp gözlerini devirince bu işi daha çok sevmeye başladım.
Ya da onu.
Han'ın omuzları teslim olur gibi çöktü ve yere serili matın üzerine uzanıp tam mekik çekecekken kendini bıraktı ve kollarını iki yana açıp dinlendi.
"Hey! Tembellik yapma!" diye bağırdı Changbin.
"Neden ona ceza veriyorsun?" diye sordum. Changbin'in yanına giderken Han'ın yere uzandığında açılan karnına baktım.
"Bu pislik yazdığım şarkının içinden geçti."
Han gülmeye başlarken başını geriye attı ve o esnada gözlerim, açıkta kalan savunmasız damarlı boynunda gezindi.
"Sadece anlamlı hale getirdim!" dedi Changbin'e çıkışarak.
"Vıcık vıcık bir aşk şarkısına çevirdin güzelim şarkımı!"
"Ama imkansız aşk bu.." diye ikna etmeye çalıştı Han onu.
"Yani? Vıcık vıcık aşk şarkısı işte. Aşıksan git söyle, ne diye oyalanıyorsun?"
"Ooo" dedim heyecanla. "Aşık mı oldun." uzandığı yerden kalkıp oturur pozisyona geldi ve bağdaş kurdu.
"Aşık falan olmam ben. Sadece yazarım."
"Hı-hı." diye alayla onayladı Changbin.
"Ciddiyim ben!"
"Aynen."
"Seninle uğraşmayacağım Changbin." ayağa kalkması için uzattığım elimi tutarak ayağa kalkarken kokusunu alabilmek için elimde olmayan bir heyecan vardı içimde.
"Felix'in evinde olduğumuza göre, Felix nerede acaba?" diye sordum.
"Ah, doğru ya. Sen Felix'le görüşmek için gelmiştin." dedi Han.
"Evet." diye homurdandım.
"Sandığından çok daha tatlısın." dedi bana suratındaki o gülümsemeyle.
"Neden gidip Felix'i çağırmıyorsun artık!"
"Felix markete gitti. Gideli yaklaşık on dakika oldu, yirmi dakikaya ancak gelebilir. Seninle video oyunu oynamak için sabırsızlanıyordu ve o her zaman en az dört saat boyunca hiç ayağa kalkmadan oynar. Bu da sınırsız atıştırmalık ihtiyacı demek oluyor."
"Yani yirmi dakika boyunca burada olmayacak, öyle mi?"
"Tahmini yirmi dakika. Otuz veya kırk dakikada olabilir." hafifçe omuzlarını silkti.
"Harika." diye mırıldandığım sırada Changbin çoktan dış kapıya yönelmiş, askılıktan aldığı siyah montunu giyiyordu.
"Hyung? Nereye gidiyorsun? Daha şarkı-"
"Sen Minho'yla ilgilen, akşam üstü uğrar, tamamlarız." diyerek Han'ın sözünü kesti. Sonra bana ve Han'a anlam veremediğim sırıtışıyla bakıp hiçbir şey demeden çıkıp gitti.
"Pislik herif." diye homurdandı Han Changbin evden çıkınca.
"Onu henüz anlayamıyorum." dedim ve başımı yana yatırıp gözlerimi kırpıştırarak Changbin'in çıkıp gittiği kapıya baktım. Han'ın baş parmağı gözümün önünde belirdi. "İşte tam da bu yüzden sevimlisin."
Duruşumu düzeltip ona ölümcül bir bakış attım.
"Tamam, tamam. Beni öldürme lütfen."
Felix'in o rahat koltukların birine oturdu ve sıvadığı kollarını düzeltip saçlarını bir kez daha geriye atarken dudaklarını aralayıp dilini dudaklarında gezindirdi.
Öylece durmuş onun ağzının içine bakarken kalbimin hızı beni rahatsız ederek uyardı.
Tanrı aşkına ben ne halt ediyordum!
Ayaklarım ona doğru ilerlerken onun hemen yanına oturmayı planlıyordu, ancak son anda rotamı değiştirdim ve onun karşısındaki ikili koltuğa oturdum. İki kişi için küçük olan ikili koltuğa.
Tamam.
Onu aşırı derecede seksi buluyor olmam ondan...ondan...zihnimi böyle şeylerle kirletemem ama onu seksi bulmam bir şey ifade etmiyordu. Bu saçma olurdu değil mi? Yalnızca yirmi dört saat öncesine kadar ondan nefret ediyordum. Şimdi sevmek zorundaydım. Arkadaşça. Çünkü neredeyse aynı evde kalıyorduk, anladığım kadarıyla Changbin'le birlikte sürekli burada takılıyorlardı. Onu her gün görecek ve o lanet olası dudaklarına bakmayı kesmeliydim! Derhal!
Dudakları aralıklı, bir şey söylemek için hazırdı. Gözlerimi onlardan ayırmayı başarıp gözlerine bakınca konuştu.
"Sık sık dalıp gider misin?" diye sordu.
Sen karşımda olduğunda ? Evet, kesinlikle.
"Bazen." diye cevapladım onu.
"Bunun bir tür psikolojik sorunun göstergesi olabileceğini biliyor muydun? Ancak fazla olduğunda sorun olur. Her insan dalar gider sonuçta değil mi?" bana gülümsediğinde beni hala psikoloğu olarak gördüğünden emin oldum. "Peki sen? Sık sık dalar mısın?"
Gülümsemesi kısa bir süre için yok oldu. Ancak kendini gülümsemeye zorladı. "Bazen." dedi.
Gülümsedim. "O halde ikimizde manyak değiliz sanırım."
"Sanırım." diye onayladı beni.
Kısa bir sessizlik oldu.
"Changbin'in olayı sporla uğraşmak falan mı?" diye sordum sessizliği bölerek.
"Yani, kısmen öyle. Sadece son zamanlarda spor yapmam gerektiğine karar verdim ve ondan koçluk istedim. Oldukça iyi gidiyor. Sadece bir buçuk hafta oldu ve kol kaslarım gelişiyor."
"Ah, evet, görüyorum." diye mırıldandım.
Dişlerimi sıkarken bunu neden söylediğimi ve neden kadar gerizekalı olduğumu düşünüyordum.
Lütfen duymamış olsun.
"Teşekkürler!" dedi heyecanlı bir gülümsemeyle.
Alnımı ovuştururken ona gülümsemeye çalıştım.
Ah, eğer yakınlarda bir bıçak olsaydı ilk iş onu durmak bilmeyen kalbime saplamak olurdu.
Sadece seksiydi. İşte o kadar.

Biraz da tatlıydı tabii.

En Dipte Olmak | Minsung ✓Where stories live. Discover now