Bakır Rengi

37 7 2
                                    

Şu önemli şov Hyunjin'in kaybolması üzerine iptal edilmiş, bu eğitim kampının bitmesine son bir hafta kaldığı için yeni bir program hazırlanmamıştı. Tamamıyla boştuk. Sırf daha iyi olmak için dans ediyorduk. Neşe yoktu, heyecan veya hırs yoktu. Herkesin keyfi kaçmış, Hyunjin'in iyi olduğunu bilmeye ihtiyaç duymaya başlamışlardı. Yeji birkaç kez sinir krizi geçirmişti. Hyunjin ve o birbirine ölesiye bağlılardı. Bir anda ortadan kaybolmasını kaldıramamıştı. Onun için üzülüyordum. Ona bunu yapanın ben olduğunu bilmek ve onu bu çağresizliğe itekleyen caninin ben olduğunu bilmek... anlatılamaz bir acıydı. Kalan bu bir haftayı kendimden nefret ederek atlattım. Bu bir hafta boyunca Han'a tek bir mesaj dahi atmaya yüzüm olmamıştı. Onu deli gibi özlemiştim. Onun huzuruna ve masumluğuna ihtiyacım vardı.

Kore'ye iniş yaptığımız an Han'ın benim için havaalanına gelip gelmediğini merak ettim. Ümitlendim. Onu göreceğime neredeyse emindim. Ancak öyle olmadı. Onu bir haftadır aramamış, mesaj atmamıştım, beni unutmuş olmalıydı. Belki de unutmalıydı. Ancak o unutsa bile ben onu bir an için bile unutamazdım, bu mümkün değildi. Bu yüzden onu bırakmayacaktım. İstesem bile bunu yapamazdım.
Elimdeki bavulla taksilerle dolu araba yolunun karşısına geçtim ve ilk otobüs durağına kadar yarım saate yakın süre boyunca yürüdüm. Hava bulutlu ve karamsardı. Onu aramak istiyordum ama onun sesini duyarsam, onun yüzüne bakarsam canım yanacaktı. Çünkü değişmiştim. O eski beni seviyordu, bir katili değil.
Otobüs geldiğinde bavulumu sürüklemeye çalıştım ancak lanet bir tekeri yan dönmüş, kırılmış, ve bir kayaya takılmıştı. Bavulumu öfkeyle çekiştirirken içimde biriken o olumsuzluklar bir anda boşalır gibi boğuldum.
"Siktiğimin bavulu..."
Bavulu elimden bırakıp yere düşmesine izin verdim ve otobüsün gidişini seyrettim. Boktan bir gündü. Üstelik günün bitmesine daha 12 saat vardı. Hayat göründüğünden daha uzun gibi hissettirdi.
Yerdeki bavulumun yanına çömeldim ve öfkeyle hızlanan nabzımın normale dönmesini bekledim.
Yağmur yağmaya başladı. Islanmak benim için sorun değildi. Sadece unutulduğumu hissettirmişti. Felix ve Changbin'de ortalıkta yoktu. Tanrı aşkına, acaba gerçekten beni arkadaşları olarak görmüşler miydi?
Belki de onlar için yalnızca Han'ın sevgiliydim.
Arkamdaki taş duvara yaslandım ve tüm gün yağan yağmuru akşama kadar seyrettim.

Saat gece bir olmuştu. Otobüse binmek yerine yağmurun altında yürümeyi seçtim. Nereye gidiyordum emin değilim ama dümdüz ileriliyordum. Tekeri kırık bavulumun her bir yere takılmasında öfkeyle solyordum. Her şey sinir bozucu geliyordu. Bir ergen gibi somurtarak yürüyordum.

Felix'in yanına, evime, gitmek yerine annemin evine gittim. Gecenin kalanında orada uyumak bana daha rahat hissettirdi. Sabah ise annemle karşılaşmamak için erken kalktım ve evden çıktım. Yorgun hissediyordum. Felix'in hala uyanmadığını umarak eve gittim ve sessizce içeri girdim. Salonda değildi. Uyuduğunu tahmin ediyordum, onu uyandırmamak in sessizce odama geçtim. Fakat çok sürmeden odamdan çıktım ve stüdyonun kapısını tıklattım. Bazı günler Han veya Changbin orada müzik yaparken uyuya kalırdı, bir yandan orada olmasını umarken bir yandan da orada olmamasını umdum. Orada değildi. Stüdyo tümüyle boştu. Sadece etrafa dağılmış kağıtlar ve Han'ın gözlüğü vardı masada. Bilgisayarı açtım ve bir şarkıyı oynattım.
3rd Eye - [demo]
Sakin bir tonla başlıyordu. Huzur vericiydi. Sözler ise acı.
Kanepeye uzandım ve sözler anlamsız hale gelene kadar şarkıyı tekrar tekrar dinledim.

"Minho."
"Minho."
Yanağımdaki sıcak elini hissettiğimde Han olduğunu anladım. Gözlerim sonsuza dek kapanmayı dilerken Han'ı görmek için onları açtım. Saçları uzamıştı. Üç ayda bu kadar değişeceğini hiç sanmazdım. Kıvırcık bukleler halinde kıvrılan saçları gözlerini örtecek kadar uzundu. Ama hala benim Han'ımdı.
Elimi uzatıp kıvırcık saç tutamlarından birisini parmağıma doladım.
"Saçını uzatmışsın." diye mırıldandım. Gülümsediğinde içimdeki o ağırlık hafifledi.
"Sen de saçını boyatmışsın." dedi kaşalrını çatarak.
"Kötü mü?"
"Sadece...fazla turuncu." dedi gözlerini kısarak.
"Buna bakır rengi deniyor."
"Haa, öyle mi? O zaman fazla bakır rengi." dedi sırıtarak.
"Önemli bir şov olacaktı, şirket Japonya'nın en ünlü kuaförlerinden birini bize ücretsiz getirdi. Bende beleşe bunu yaptırdım."
"Beleşçi."
"Hiçte bile." diye itiraz ettim. Ben hala saçlarıyla oynarken gülüşünü seyrettim.
"Seni özledim."dedi ve saçında dolanan elimi tutup dudaklarına bastırdı.
"Ne zamandır bu kadar fazla damarın var senin?"
"Damar mı? Bilmem. Spor yapınca belirginleşiyor herhalde." dedim utanır gibi gülen yüzüne dik dik bakarak.
"Hoşuma gitti." diye mırıldandı.
"Hoşuna mı gitti?"
"Hehe." diyerek beni onayladı. Doğrulup onu öptüm ve kokusunu içime çektim. "Ben de seni özledim." dedim. Kollarımı beline doladım ve yavaş yavaş kendime çektim. Ellerini koluma koydu ve omuzlarına kadar ellerini tenimde gezdirdi. Dokunuşu ardında alevler yakıyordu tenimde. Nefeslerini duyabileceğim kadar yakınıma çektim onu. Hızlanan nefesi beni deli ederken ellerimle tişörtünü sıvadım ve onu çıkarmasına yardım ettim. Dizlerime doğru ağırlığını verdi ve ellerini göğüsüme bastırarak titrek bir nefes verdi. Kolları boynuma dolandığında öpüşmeye başladık. Dilimi içine sokup çıplak vücudunu okşadım. Belini göğüsüme doğru bastırdığında onu hissettim. Kesilen nefesimi onun dudaklarından soludum. Dudaklarımız aralandığunda tek düşünebildiğim onu tekrar öpmekti. Ellerimi kalçalarına bastırdığım zaman aniden kesilen nefesini duydum. Bacaklarına ve arasına kadar onu okşadım. Her bir dokunuşum için nefes verdi daha fazlası için bacaklarını araladı. Ona dokunduğumda tırnaklarını omzumda hissettim. Durmam mı gerekirdi?
"Devam et, Minho."
Onu geriye doğru, kanepeye atıp üzerine çıktım.
"O halde devam ediyorum."

İçine girerken hızlı solukları dışında ses çıkarmadı. Derine indim ve onun içinde bir ritme uyar gibi hareket ettim. İnledi ve tırnaklarını kanepeye geçirdi. Belimi kalçasına doğru bastırdım ve parmak uçlarımı teninde gezdirdim. Onun daha derinine batmak istedim. Belimi ikinci kez kalçasına bastırdığımda içindeki ıslaklığı hissettim. "Bir kere daha yap." diye fısıldadı inler gibi. Dediği gibi yaptım ve kendimi ona bastırdım.
"Siktir." diye inledi. Onu şaşırtmak için bir hareket yaptığımda acı çeker gibi zevkle inledi. İçinden çıkarken buna izin vermek istemez gibi belini bana doğru oynattı. İçinden çıkmak istemedim. Bu yüzden bir kez daha içine girdim ve belimi ona doğru kıvırarak ritmini yakaladım. İçine boşalacağımı hissettiğimde tüm vücudum kasıldı. Derin bir nefes aldım ve kendimi ona bıraktım. Tüm kaslarım gevşedi ve onu daha fazla arzuladım. Tanrım, neden boşalmak için bu kadar beklemiştim?
En sonunda geri çekildiğimde ilk seferde olduğu gibi etafa bulaştırmadım.
"Changbin veya Felix bizi basmadan önce giyinsek iyi olur." dedim.

En Dipte Olmak | Minsung ✓Where stories live. Discover now