Şef Felix'in Brownileri

29 6 0
                                    

Bu sabah penceremden baktığımda ilk gördüğüm şeyin beyazla kaplanmış ağaçlar olması beni bir çocuk gibi neşelendirmişti. İri tanecikler halinde yağan kar, bir o kadarda huzur vericiydi.
Çıplak ayaklarım mermer zeminde buz kesmiş, üşümüştü. Ellerimi sıcak kalorifer peteğine yasladım ve kısa bir süre olsa da dışarıyı seyrettim.
En sevdiğim mevsim, en sevdiğim hava olayı ve en sevdiğim huzur bir aradaydı. Kendimi filmlerin başlangıcındaki o harika anda gibi hissediyordum.
Dışarıyı seyrederken bir anda fark ettim ki birkaç aydır kendime hiç zarar vermemiştim. Bu beni huzursuz hissettirdi. İçimdeki onca kötü anıdan kurtulmak için kan dökmek zorundaydım. Ama ben birkaç aydır bir damla kan akıtmamıştım. Tüm o kötü anılar vücudumu ele geçiriyordu. Bunu biliyordum. Hissediyordum.
Gözlerimi kapadım ve ellerimin sıcaklığı aksine soğuk ayak parmaklarımı sıktım. 
Sorun yoktu.
Sadece psikolojik saçma bir inançtı benim için. O pis anılar kanımda dolaşmıyordu elbette. Onları yok etmek için kan akıtmaya ihtiyacım yoktu.
Derin bir nefes alarak bu güzel sabahın tadını çıkarmayı umdum.

Felix odamın kapısını açtığı anda tüm odam Felix'in yeni pişirdiği brownisinin enfes kokusuyla dolup taştı. İki eliyle tutup, havaya kaldırdığı tabakta onlarca browni vardı.
"Günaydın! Günaydın!" dedi duyuru yapar gibi bağırarak. "Bir harika sabaha daha Şef Felix'in Browni'leriyle uyandınız. Şimdi, derhal uyanın ve tüm brownileri yemek üzere mutfağa toplanın."
Suratında gururlu ve bir o kadar da heyecanlı bir ifade vardı.
"Uyandım zaten." dedim ve gözlerimi kırpıştırdım.
"Umrumda değil. Uyanın!" dedi hiç oralı olmadan. Arkasını dönüp mutfağa dönerken güldüm ve hemen peşinden gittim. Felix, masaya dört tabak ve dört çatal-bıçak koymuştu.
"Han ve Changbin'de geliyor mu?" diye sordum emin olmak için.
"Hı-hı." diye mırıldanarak beni onayladı.
"Güzel." diye mırıldandım.

Han ve Changbin gelene kadar odama döndüm ve telefonumu alıp Hyunjin'e mesaj attım. Bunun için gecikmiştim, biliyorum ama o videoyu nasıl veya nereden bulduğunu bilmeliydim.

Ben: Bunu nereden buldun?

Bir süre mesajımı görmesi bekledikten sonra nihayet cevap yazdı.

Hwang: Neden bilmek istemiyorsun?

Ben: Sen mi çektin bu videoyu?

Hwang: Üzgünüm, bu anı canlı seyretmedim.

Ben: Kimden aldın?

Hwang: Ne önemi var, seni aldattı.

Ben: Bunu ona sen mi yaptın?

Hwang: Elbette hayır.

Ben: Kim yaptı?

Hwang: Neden her şeyi bana soruyorsun? Bildiğim bir şey yok, sadece seni aldatıyor.

Ben: O halde videoyu nereden buldun?

Hwang: Bir tanıdığım onu görmüş ve seninle birlikte olduğunu bildiği için garibine gitmiş, bu yüzden de videoya çekmiş.

Tam bir soru daha soracağım sırada kapı zilini duydum ve ayaklandım. Gelmişlerdi. Han'la dün barışmamızın üzerine pek fazla takılamamıştık, bu yüzden onu özlemiştim. Yanlarına gittim ve Han üstündeki kabanı çıkartırken onu seyrettim. İşini bitirince bana döndü ve kocaman gülümsedi.
"Günaydın." dedi.
"Günaydın." dedim ona gülümseyerek. Felix ve Changbin'e hızlıca dönüp baktım. El ele tutuşmuş bir şeyler konuşmaya odaklanmışlardı.
Elimi Han'ın soğuk yanaklarına koydum ve dudaklarımı dudaklarına bastırıp dilimi ağzına soktum. Gözlerim zevkle kapanırken ona daha fazla yaklaşıp yanaklarındaki ellerimi boynuna doladım. Ona biraz daha sokulduğumda dengesini kaybeder gibi geriye sendeleyerek benden uzaklaşır gibi oldu, ona daha da yaklaştığımda artık sırtı duvara çarpmıştı. Ona dokunmak istiyordum. Hemen şimdi. Burada.
"Tamam, biz de buradayız." diye seslendi Changbin. Han'dan uzaklaşırken sinirle soludum.
"Sanırım kahvaltımı Han'la birlikte benim odamda yapacağız. Sorun olur mu?"
"Ses olmadığı sürece sıkıntı yok." dedi Changbin ağzına bir browni atarken.
"Ne kadar browni yersiniz?" diye sordu Felix tatlı tatlı.
Han Felix'e gülerken bir yandan da belime doladığı ellerini tişörtümün içinde yumuşacık hareketlerle gezindiriyordu.
"Brownileri sonra yeriz." dedi Han bana bakıp. Felix en sonunda bizi anlayınca başını onaylarcasına salladı.

İnleyişini duyduğum an kendimden geçiyordum. Kalp atışım hızlanıyordu onun sesiyle.
Kendimi onun içine, derine sokuyordum. Daha derine inmek için çabalıyordum.
Hızlı soluk sesleri beni tahrik ediyordu. Ona ait olan her şey beni tahrik ediyordu.

Belimi ona doğru kaydırırıken kıvrandı ve titrek bir soluk verdi. İçinde belirli bir ritimle hareket ederken beli yay gibi bükülmüştü. İnlediğinde gözlerim zevkle kapandı ve bunu bir kez daha işitmek için kendimi bir kez daha sert bir darbeyle içine soktum. İniltisiyle tüylerim diken diken oldu. Ellerimle kalçalarını sıkıca kavramış ve farkında bile olmadan avcumun içinde onu sıkıştırmıştım.
Bacaklarını iyice ikiye ayırıp daha kolay bir şekilde içine girdiğimde nefesini tuttu.
"İyisin değil mi?" diye fısldadım.
"Hı-hı." diye mırıldandı. "Çok iyiyim."
"Daha fazla istiyor musun?"
"Kesinlikle." dedi hızlı soluklarının arasında.
Biraz daha derine indiğimde başını geriye yatırdı ve elinin altındaki yorgana sıkıca tutunurken inledi.
"Bu iyi mi bebeğim?"
Başını onaylarcasına salladı ve alt dudağını ısırdı. Alnından birkaç damla ter akarken onu daha fazla istiyordum.
İçinden yavaşça çıktım ve bir süre bekleyip soluklandım.
"Niye durdun?" diye sordu bana bakarak. Dudaklarını öpüp yaladım ve boynunu emmeye başladım. Bir yandan kokusunu içime çekerken teninin tadına baktım. Tek elimle aletini kavradım ve hala onu öperken bir yandan aletini okşadım.
"Çok güzel kokuyorsun.." diye inledim boynuna doğru. "Buna bayılıyorum. Sana bayılıyorum."
Başımı boynundan kaldırdım ve onun tadına bakmak için belinden aşağıya doğru indim. İki parmağımı içine sokarken bacaklarını araladı. Üçüncü parmağımı da soktum ve derine indim. Parmaklarında ıslaklık hissedene kadar indim derine. Nihayetinde ulaştığımda titrek bir nefes verdim. Onun içinde olmak istiyordum. Parmaklarımı kıvırdığımda nefesini tuttu. Açtığım yolda daha derine soktum parmaklarımı.  İnleyişiyle parmaklarımı bir kez daha hızla kıvırdım ve acıyla inleyişini dinledim.
"Üzgünüm. İyi misin?"
"Evet. İyiyim." diye fısıldadı.
Parmaklarımı çıkartırken bir yandan yatağa sıvısı dökülüyordu. Parmaklarımla bulaşanı temizledikten sonra onun tenine bulaşanı dilimle temizledim. Titrek nefesini verirken bir yandan da inledi ve uzandığı yerden doğrulup başımı kaldırdı, ardından ellerinin arasında aldığı başımı kendisine çekip beni dudaklarımdan öptü.

En Dipte Olmak | Minsung ✓Where stories live. Discover now