0.7

807 30 6
                                    


🌙

Gene bir yerli malı haftasıydı ve Zümrüt ilk defa eli boş gelmişti. Serap teyzesi hastalanmıştı. Yengesi ise onunla uğraşmayacağını söylemişti. Babasına yerli malı olduğunu söylememişti Zümrüt. Görevden yeni gelmiş babası çok yorgundu bunu 8 yaşında olmasına rağmen görebiliyordu. Çok güzel yemek yapıyordu babası ama isteyememişti işte. O sırada geçen sene olduğu gibi bu yerli malında da aynı şeyleri söyleyen Deniz ve Nehirin annesini gördü Zümrüt. "Bu farenun anasu gaçmuştur. Ha dikkat edun. Uşaklarumuz bu delu ile arkadaş olmasun. Anasu gibidur bu. Anasunun babasuna ettuğu gibi eder. Para içun bırakup Den-" Onu gene susturan şey sınıfa yeni girmiş olan Tuğçe öğretmen olmuştu. "Yeter ama! Onlar birer çocuk. Siz kimin çocuğu olacağınızı seçebildiniz mi? El kadar çocuktan sırf birinin çocuğu diye intikam alamazsınız!" Şeyma ile Deryanın arasında ne olduğunu öğrenmişti Tuğçe öğretmen. Şeyma aslında eşi ile evlenmek istemiyormuş. Oktaya aşıkmış ancak babası asker olduğu için vermemiş. Onun yerine hakim bir arkadaşının oğluna vermişti. O zamanlar en yakın arkadaşı olan Deryanın babası ise Deryayı onlar daha evlenmeden Oktay ile evlendirmişti. "Sanane kadun! Anasu değulsun akrabasu değulsun! Hocasun sen hoca. Otur dersunu anlat defol git. Ne diye savunursun bu sümsüğü?" Bunları söylerken Tuğçe öğretmenin üzerine yürümüştü. Ama hiç çekilmeden ona gelen kadına bakıyordu Tuğçe öğretmen. "Yeri gelecek annesi olacağım. Ne eksiği varsa ben gidereceğim onların Şeyma hanım. Zira onlar benim çocuklarım. Kimse onlara yılan dillerini uzatamaz!" Zümrüte ayrı bir hassaaiyeti vardı Tuğçenin onunla aynı kaderi yaşadığı içindi bu. Çocuklar oynamazdı Zümrütle ama Tuğçe yalnız kalmasına asla izin vermezdi. "Hoca hanum, bir daha o ağzundan çıkarduğun laflara dikkat edesın. Benum kim olduğumu unutaysin. Çocuklarımun yanunda nasil beni azarlaysin sen?" Şeymaya bakarken diğer velilerde ayaklanıp fısıldaşmaya başlamıştı. "Herkes çocuğunu alıp gidebilir. Bugün okul yarım gün." Tuğçenin sesinden sonra bir bir sınıftan çıktı veliler. En sona Şeyma hanım ve çocukları kalmıştı. "Bu senu son uyarımdı hoca hanum. O sürtüğün kızını savunmaya devam edersen kendini istemediğin yerlerda bulursun." Ne ima ettiğini biliyordu Tuğçe ama uzatmamak adına sustu. Onlar da sınıftan çıkarken Zümrütün yanına gitti. "Öğretmenim, ben özür dilerim. Gerçekten size bağırsın istemedim." Tuğçe sıkıca sarıldı kızın minik bedenine. "Asıl ben özür dilerim Zümrüt..." Yapamadığı her şey içindi bu özür. "Neden bana böyle söylüyorlar öğretmenim? Okul olmadan önce arkadaşlarım beni çok seviyordu. Artık hiç arkadaşım kalmadı. Ceylan ablam da gitti, senin gibi öğretmen olacakmış..." İçinden bir özür daha diledi Tuğçe. Bu kızın yaşadığı her şey onun kalbini yaralıyordu. "Ben varım. Ben senin arkadaşın olabilirim Zümrüt." Gülümsedi Zümrüt. "Beni bir tek babam, Aslan ve siz seviyorsunuz öğretmenim teşekkür ederim." Sevildiği için teşekkür eden minik kızın Tuğçenin gözlerini doldurmuştu. Üzülüyordu... Fazlasıyla hem de. "Hadi babanı arayalım seni okuldan almaya gelsin." Sabah Zümrütü bırakırken görmüştü Oktayı yoksa asker olduğunu biliyordu. "Aramayalım öğretmenim ben giderim eve. Babam yorgun pislik insanları alt etti. Kahraman benim babam." Gülümsedi Tuğçr ona. "Kahraman tabii ki. Hadi gel ben seni bırakayım o zaman." Hemen kalktı ve öğretmeninin elinden tuttu Zümrüt...

...


Kapının önünde bizi bekleyen çocuklarınn yanına yetiştiğimizde Egemen kapının ziline basmıştı. "Hoşgeldiniz Komutanım." Gizemdi bu onu uyandığım ilk gün görmüştüm. "Ulan ne Komutanı, yen- yani adam misafir evimizde Komutancılık mı taslıcakmış." Buna Egemen gülerek cevap vermişti. "Ne haddim Yüzbaşım?" Büyük bir gülümseme oluşmuştu Gizemin eşinin yüzünde. "Hoşgeldiniz siz de ye- Zümrüt." Gülümsedim. "Hoşbulduk, teşekkür ederim evinizin kapısını açtınız." Çocuklar Ceyhun ile içeri girmişti bile. "O nasıl söz, istediğin kadar burada kalabilirsin." Minnet duygusu tekrardan uyanmıştı. Gerçekten iyi insanlar hala var mıydı? Ben babamın evinden çıkarken iyi sandığım bir çok insana yalvarmıştım. "Cihan amcamı ara Sakine nene, Ceylan ablaya haber ver Nurhayat, Serap teyzeyi ara Güldane teyze..." Aramışlar mıydı? Haberlerinin olmasına rağmen mi gelmemişlerdi? Hala ezberimdeydi numaraları. Aramaya yüzüm var mıydı? Askerdi en son rütbesi Binbaşıydı. Bir Binbaşı yeğenini bulamaz mıydı? İstese bulurdu!

Omzumun üzerinde hissettiğim elle ilk defa irkildim. Düşüncelerim beni 7 sene öncesine götürmüştü... "Daldın... Geç hadi." Sanki az önce kavga etmemişiz gibi sakinlikle söylemişti. "Özür dilerim..." Mırıltımı kendim bile duymamıştım, kendimi hala Vuralın yanındaymış gibi hissediyordum. "Dileme Zümrüt dileme..." Bunu söylerken beni içeriye sokmuştu. "Ben demiştim." Yüzbaşı beyin sesiydi bu aman Yüzbaşı bey ne be. "Sus Tuğrul." Gizemin sesi yetmişti onu susturmaya.

Onlar önden ben ve Egemen arkalarından ilerliyorduk. İçeride Ceyhun ve çocuklarla oynayan dünyalar tatlısı bir kız çocuğu vardı. "Dayım!" Bağırarak koşmuştu. Çocuklar arasında popüler bir adamdı sanırım. "Derin, oh dayısinin ballisi." Ballim... Bu kelime, bu kullanış şekli bana yalnızca 2 kişiyi hatırlatıyordu.

Cihan amcam ve Kuzey abim... Ben de onların ballisiydim. 'Amcasınin ballisi,hangi yanağundan öpeyum?' 'Ballim bu giz benum Ceylan. Bal kokayi bal. Gel giz isiracağum o bal yanağundan." Uzun süredir kimseden duymadığım o kelime yüzümde ufak bir gülümseme bırakmıştı.

"Duyma babam sen bunu. Ege kızısın sen şunun şivesine uyma." Tuğrul bey muhtemelen kızının Egemene gülücükler saçan yüzünü kıskanmıştı. "Duycam. Dayım o benim. O da senin karın mı dayı?" Beni göstererek söylemişti. "Hayır dayıcım, o benim misafirim. Biraz sizde kalıcak." Yüreğime inecekti gerçekten dayisinin ballisi Derin. "Dayıcım, çok korktum karın diye. Seni birisiylen paylaşamam biliyorsun." Kuzey abi için bu şekilde binlerce tartışmaya girmiştim Ceylan ablam için. Kesinlikle kazana Ceylan ablam olmuştu hep. Şu hayattaki en büyük pişmanlığım onlar gibi bir aşk yaşayamamaktı.

"Dayı, onlar senin çocuğun mu?" Ceyhun abileri ile konuşan çocuklarımı göstermişti bu sefer. "Sen bugün çok mu meraklısın Derin?" Omuzlarını düşürdü bir başka soru daha sordu. "Onlarla oynayabilir miyim? Biz çok iyi anlaşacağız bence. Onlar senin çocuklarınsa benimle oynamayı çok severler." Bunu yanıtsız bırakmadı Egemen. "Tabii ki onlarla oyun oynayabilirsin." Derin kafasını sallayıp yanımızdan ayrıldığında konuşmadım.

Gizem ile yemek yapmak için mutfağa girmiştik. "Sen geç otur Zümrüt. Ben yaparım lütfen." Sanki yeterince şey yapmamış gibi şimdi yapacağım ufacık şeye de engel oluyordu. "Gizem, yardım edeceğim sadece. Hem benim mutfakla ilgilenmeme izin vermiyordu istesem de güzel bir şeyler çıkartamam tek başıma..." Gizemin üzgün bakışları bana döndü hayır kesinlikle bu bakışları görmek için söylememiştim. "Neden onunlaydın Zümrüt?" Bu soru bana sorulmasından en çok korktuğum soruydu. Kim amcam beni sattı diyebilirdi? Kimin amcası 3 kuruş para için kardeşinin emanetini satardı? "Uzun hikaye..." Kafasını sallamakla yetindi.

İftar saatin 1 saat vardı bu yüzden pilavı da yapmıştık. Küçük mutfak masasının üzerindeki tabakları da alarak içeri ilerledim. Anlamsız bir mutluluk, huzur vardı içimde. Tekrar çocukların gülen sesini duyduğumda gülümsedim. Korku duygusu ilk defa yoktu içimde. İlk defa saçma bir şekilde kendimi buraya ait hissetmiştim. En korktuğum buydu. Ben buraya ait değilken öyle hissedemezdim. Ben buraya ait değildim bu mutluluk, huzur dolu tablodan çıkalı seneler olmuştu. Benim yegane yerim Vuralın cehennemiydi.

Kabullenmek istemediğim ama yüzleşmek zorunda olduğum bir gerçekti bu. Vural Aslanbeyin her zaman söylediği şeyi ilk defa o yokken kabullendim. Ben Vural Aslanbeye aittim. Bedenim, ruhum, zihnim ona itaat ediyordu hala. Bedenime, ruhuma, zihnime bunu 7 senede kazımıştı. Ben ona aittim. Bedenim onun izlerini taşıyordu. Ruhum onun pisliğine bulanmıştı. Zihnimse onun iğrenç zihninin elindeydi. Ve ben Zümrüt Yurtel buna emindim ki ölene kadar Vural Aslanbeyden kurtulamayacaktım bu her zaman böyle mi ilerleyecekti? Hiçbir fikrim yoktu. Belki yarın o girdiği yerden çıkacaktı ve ben geri o cehenneme gidecektim...

Zihnim gene dalmıştı çoktan yerleştirdiğim tabaklara rağmen masanın başında öylece bekliyordum. "Zümrüt," diyen kişi Egemendi. Bu adam her daldığımda beni kendime getirmek zorunda mıydı? "Efendim?" Ona doğru dönerek söylemiştim. "Ege seni çağırıyor ama duymadın sanırım." Telaş duygusu beni sarmalamışken tekrar onun sesini duydum. "Merak etme kötü bir şey yok yarın parka gitmek için izin isteyecek." Rahat bir nefes verdim...




•Bir sonraki bölüm olaylar yavaştan gelişecek.

•Şeyma ve Derya?

•Egemenin çocuklar arasınsaki popülerliği?

•Ballim?

•Gizem ve Zümrüt?

•Bölüm nasıldı? Sizler nasılsınız💕

•Oy verip yorum yapmayı unutmayın ballar

ESARETİNDEN KURTULUŞTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang