KAYIP GEZEGEN 18. BÖLÜM: SARHOŞ

1.3K 125 45
                                    

Sevgili kendim, ne badireler atlattın, ne savaşlar verdin, ne yenilgiler gördün, ne zaferler göremedin

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Sevgili kendim, ne badireler atlattın, ne savaşlar verdin, ne yenilgiler gördün, ne zaferler göremedin. Ne kaybedişlere şahit oldun, ne buluşmalarda yaralandın. Şimdi her şeyin sonu. Son perde, oyun bitti. Perde kapanacak ve yeniden açıldığında seyircileri gülümseyerek selamlayan sen olacaksın. Sen ve sevdiklerin...

KAYIP GEZEGEN 18. BÖLÜM: SARHOŞ

"İnanamıyorum ya aklım almıyor benim!"

Dudaklarımdan dökülenler Batu'ya ulaşırken elindeki fincanı dudaklarına götürdü.

"Neyin içine düştük böyle? Uraz ve Yelda ne alaka abi! Kim bilir ne şeytanlıklar yaptılar."

Batu'ya hak verircesine başımı salladım. O görüntünün gözlerimizle buluşmasının üzerinden yirmi dört saat geçmişti. Tam bir gün. Olup bitenler dün geceden kalan silik görüntülerden ibaretti. Yalnızca uyumak istiyordum ve göz kapaklarım kalktığında yaşanan her şeyin koca bir kabus olduğu gerçeğiyle bağıra çağıra kahkaha atmak istiyordum. İhtiyacım vardı. Bu küf tutmuş yalanlardan sıyrılıp gerçeklere sarılmaya ihtiyacım vardı. Gerçekler... Zor ulaşılırdı gerçeklere, can yakardı gerçekler o yüzden vardı yalanlar. Sarılırdık onlara renk verirken. Beyaz derdik masum olduğunu kanıtlamak istercesine. Pembe derdik sonra sanki önemsizmiş gibi. Gerçekler ise renksizdi. Gerçekti işte dümdüz gerçek. Bir renge ihtiyacı yoktu onların. Renkler yalanları avutmak İçin varlardı. Gerçeklerin avutulma beklentisi yoktu. Onlar zaten iyi olanlardı. Yalnızca kötüler iyimser avutmalara ihtiyaç duyarlardı. Tıpkı yalanlar gibi. Renksiz gerçekler her zaman renk vererek masumlaştırdığımız yalanlardan daha saflardı. Yalnızca acıtıyorlardı canımızı. Renk verdiğimiz yalanlar yaralarımızı sararken gerçekler,  yalanlarla sarılmış yaralarımıza bir darbe daha indiriyorlardı. O zaman neden kötüydü yalanlar? Neden renkler sarıyordu onları? Gerçekler neden iyiydi o halde? Canımızı yakan şeylere nasıl iyi derdik? Kafam öyle karışıktı ki... Canım öyle derinden yanıyordu ki... Ama artık emindim. Yalanlara sarılıp dudaklarımda yalandan bir gülümseme peyda olmasındansa gerçekler yaksındı canımı. Gerçekler yaksın canımı cayır cayır. Göz kapaklarımı ağır ağır kapattım.

"Güzelim biraz dinlenmen gerek yarın okula döneceksin. Tamam artık bizim boyumuzu aştı bu iş, Barlas'la konuşacağız. Bilsin artık her şeyi. En azından artık Uraz'ın da işin içinde olduğunu biliyoruz."

Hak verircesine başımı salladım. Zamanı gelmişti. Yüzleşmenin, gerçeklerin zamanı gelmişti. Artık yalanlar geri çekilebilirdi sahne gerçeklerindi. sahne tüm kaybedişlerindi, vazgeçişlerindi. Belki ölüş, belki yeniden doğuşlarındı. Sahne Adel Rana Arın'ın Ve Barlas Korhan'ın sahnesiydi. Oyun bitmişti, perde kapanmıştı...

***

Bir hafta. Koskoca bir hafta Barlas'tan tek bir haber yoktu. Her akşam evine gidiyordum. Komşu olduğumuz o eve. Sonra orada bulamıyordum onu saati önemsemeden diğer evine gidiyordum. Kendi evine... Ailesiyle kaldığı o eve. Sahte ailesiyle. Orada da yoktu. Onlarca arama bırakmıştım telefonuna, yüzlerce mesaj. Geriye bir hiç olarak alıyordum yanıtlarını. Koca bir boşluk, koca bir belirsizlikti yanıtlarım. Bu kez başka bir yerdeydik. Bu kez aynı otelin lobisinde simsiyah kıyafetlerimizle otelden çıkmaya hazırlanan Uraz'ı izliyorduk. Belki ona bizi o götürür diye düşündük. Çaresizliktendi. Bu adamı amansızca gecenin bu saati yanımdaki dostumla beklemek, takip etmek bir çaresizlik göstergesiydi. Son bir haftadır tek yaptığım okula gidip tüm gün Barlas'a ulaşmaya çalışmaktı. Merak duygusu içimdeki ateşi kavururken başımı düşüncelerimden sıyrılmam istercesine iki yana salladım. Zamanı değildi, hiç zamanı değildi.

SİRİUSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin