20-Rejects

4.8K 193 30
                                    


20-Rejects

Michael, kahvesini içip yanımızdan ayrıldığında poşetleri de eve bırakmasını söylemiştim. Yanımıza gelen bazı hayranlarla fotoğraf çekilmiş –ben genellikle çeken olmuştum ama bana bulaşmadıkları sürece sıkıntı değildi- kahvelerimizi içerek sohbet etmiştik.

Ashton beni mutlu ediyordu. Tamam, genellikle Elizabeth'i mutlu etmeye yönelikti hareketleri ama beni de güldürüyor, aklımı ondan uzak tutuyordu. Ve bazen de menajer telefonuma gelen çağrılar rahat ortamımızı bölüyordu.

Çocukların bugünkü konserinden ve yarın akşamki iki şarkılık program daveti yüzünden bende Michael'dan on dakika sonra kalkmak zorunda kalmıştım. Ama evden önce konserin olacağı sahneyi ve odalarını kontrol etmem gerekiyordu. Düşüncesi bile insanı yoruyordu.

***

Eve taksiyle döndüğümde, ayaklarım neredeyse yere basmıyordu. Michael ile neredeyse aynı boyda olmamı sağlamış olabilirdi bu ayakkabılar ama gerçekten de işkence gibiydiler.

Çıkmadan önce aldığımı sandığım anahtarları bulamayınca inleyerek kapıyı iki kez sertçe tıklattım. Güneş hala yukarıdaydı ama veranda da olmak ve güneşten kurtulmak süperdi.

Kapı açıldığında bilindik yüzlerden birisini bekliyordum ama karşımdaki kişi bir gözü morarmış, dudağı patlamış yabancı Michael Clifford'tu. "Oh siktir."diyerek kapıyı kapatmaya çalıştığında hemen kapıyı kapatmasını engelledim. O benden daha güçlüydü ama ona attığım sert bakışla kapıyı tutmayı bırakarak arkasını dönüp kaçmaya çalıştı.

İçeri girer girmez ayakkabılarımı bir köşeye fırlatıp merdivenlere ilerleyen sarı mavi kafanın ardından seslendim. "Mike! Buraya gel yoksa sana söylediğim tüm tehditleri gerçekleştiririm."

Bu işte gittikçe iyi oluyordum. İnleyerek bana baktığında tek kaşımı kaldırıp çantamı çıkardım. "Saçlarını boyamanı anlıyorum ama yüzün? Kim yaptı?"

Aklımda bir tahmin vardı ama kesinlikle ve bütün içtenliğimle onun ismini söylememesini istiyordum.

Yutkunduğunu fark ettim. "Saçlarımı boyatacaktım ama birkaç kişi karşıma çıktı ve emo olduğumu söyleyip bana saldırdı."

"Yalancı."dedim ona yaklaşarak. "O yaptı, değil mi?" Ağlamak istiyordum ama ağlayamazdım.

"Hayır."dedi tekrar yutkunup omzunu hafife oynatarak. Sağ elini de arka cebine koymuştu.

"Hayır mı? Bu kesinlikle evet demek."

"Ocean, onunla aranın daha fazla bozulmasını istemiyorum. Biz barıştık çünkü ben haksızdım ve özür diledim. Ve o bunu yapmakta haklı."

"O nerede?"dedim çenemi sıkarak. Ağlayacak gibiydim.

"Luke ile stüdyoda buluşacakmış. Şarkı yazmaları gerekiyor ve Jess sadece bugün boş."

Yavaşça kafamı salladım. "Onun adına özür dilerim."

"Siktir etsene. Asıl ben özür dilerim. Ve Ocean... Sana söylemek istemiştim ama... Bayan Wilson bana bunu yapmamı yoksa şirketteki paramı keseceğini söyledi."

Onu umursamadan merdivenlerden hızlıca çıktım. Bayan Wilson'dan zaten nefret ediyordum. Bunları söylemesine gerek bile yoktu. Ama bildiğim iyi olmuştu.

Calum'ın odasına girdim çantalarımı almak için. Ama oda bıraktığım gibi toplu değildi. Yatağın çarşafı bile yerinden çıkmıştı. Abajurların ikisi de kırılmış, Calum'ın dolabındaki tüm eşyalar yerdeydi. Kâğıtları, sözleri, kalemleri yere saçılmıştı. Oda da fırtına kopmuş gibi gözüküyordu.

Daddy Issues. [Calum Hood]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin