39-Let It Go

3.6K 200 142
                                    


39-Let It Go

*5 Ay Sonra*

Lydia, elini karnıma koyup sessizce beklediğinde kıkırtımı tutamadım. Kızım, içimde hareket etmeye başladığında dışarıdan bile görülebiliyordu hareket ettiği. Lydia birden elini çekip çığlık atınca, annem elindeki bardağı düşürüyordu az kalsın. "Anne, ablamın içindeki şey hareket etti!"

"O bir bebek, senin gibi bir kız."

"Umurumda değil! Hareket ediyor!"

Tavırlarına gülerek daha demin Lydia'nın elinin olduğu kısma tekme attığında bebeğim, gülümsedim. Onu hissetmek, mükemmeldi. Muhteşemdi. Böyle bir his sanırım dünyada yoktu. Kelimelerle anlatamıyordum içimdeki varlığının bana hissettirdiklerini. Yoğundu, her dakika daha fazla hoşuma gidiyordu, o hareket etmeyince biraz korkuyordum ama yine de içimde iyiydi. Benimdi.

Annem dilini şaklatıp kafasını iki yana sallayarak Lydia'yı yanına çağırdı. "Ödevlerini bitirmen gerek, yanıma gel."dediğinde Lydia anneme baktı. Ben bile bu bakışın anlamını biliyordum. Annem iç geçirip gözlerini devirdi. "Tamam. Sana yardım edeceğim."

"Sonra da sahile gidip sana dondurma alalım."dedim bende gülümseyerek.

"Yaşasın!"diyerek Lydia hemen ellerini çırparak annemin yanına oturdu. Karnımı kapattım ve onlar televizyondan rahatsız olmadan ödev yaparken, bende televizyonda film bulmaya çalıştım. Lydia pek film sevmediği için, anime kanallarına vermediğim sürece dikkatini hiçbir şey dağıtmazdı.

Aksiyon filmlerini görür görmez değiştirirken, aşk filmleri de artık aksiyon filmleri kadar midemi bulandırıyordu. Eskiden sevdiğim neredeyse dizilerin hepsi final yaptığı için yeni dizileri de pek takip etmek istemiyordum. Başka bir kanala geçtiğimde, gördüğüm mavi saçlarla tüm kanım çekildi. Emma... Calum ile en son bunu, Mavi En Sıcak Renktir'i izlemiştik.

Adele'in resmini çizen Emma'ya buruk bir gülümsemeyle baktım. Favorim her zaman bu kız olacaktı, Adele çok güzeldi ama Emma'nın büyüsü kimse de yoktu... Yutkundum ve kanalı değiştirdim. En son istediğim şey Calum'ı aklıma getiren filmlerdi.

Başka kanallara da baktıktan sonra, Doctor Who dizisinin maratonunu izlemeye karar verdim. Film izlemek isterken, sonucu yine dizide bulmuştum.

Aklımı tamamıyla diziye verip elimi karnımın üstüne koydum. Angela, bebeğimin her zaman hareket etmeyeceğini, bazen uyuduğunu da söylemişti. O yüzden sadece içimdeki varlığına şükrettim. Babasına artık ihtiyacımız yoktu. Sadece, ben ve benim ailem olacaktı kızımın yanında. Zaten, buraya geri dönmemden bir ay sonra Michael ile olan sözde ilişkimizi de bitirmiştik ve hayranlarda benim peşimi bıraktığı için her şey şimdi daha güzeldi.

Doctor Who'nun daha bir bölümünü dahi bitiremeden, Lydia ödevlerini bitirdiğinde televizyonu kapattım ve ayağa kalktım. Aslında ilk önce karnım kalkmıştı ama her neyse.

Nisan ayının başındaydık ama şimdiden güneş içimizi ısıtıyordu yeteri kadar. Burası birkaç ay dışında hemen eski güneşli haline dönmüştü ve bende yazlık elbiselerimi giyebiliyordum.

Aslında giyemiyordum. Vücudum eskisi kadar müsait değildi. Üstümde, göğüsleri dar ama altı bol elbiselerimden tekini giymiştim. Mavi renkteydi ve üstünde beyaz çiçekler vardı. Boyu, dizime kadardı. Karnım biraz fazla büyüktü ama Angela bunun normal olduğunu söylemişti.

Ayağımda sandaletlerimle, masadan küçük çantamı alırken topuklu ayakkabı giymediğim ayların rahatlığıyla ilerliyordum. "Umarım dondurmacı vardır."

Daddy Issues. [Calum Hood]Where stories live. Discover now