26-Tomorrow Never Dies

5.4K 193 79
                                    

26-Tomorrow Never Dies

Calum ve Ashton video çekerek eve girdiğinde kıkırdadım ve telefonda görünmediğimi bilerek Calum'ın elini tuttuğum gibi onu kendime çektim. Hızımı kesmeyip merdivenlere ilerlerken Ashton groupie gibi bir şeyler söylemişti. Yine çenesi düşmüştü anlaşılan, bir türlü susmak bilmiyordu...

Aslında yorgundum. Tüm hayranların bana olan bakışı, telefon görüşmeleri, sonradan gelen Alberto Sam Freddy'nin çok önemli menajerinin kibirli halleri, hala ergen gibi davranan 5 Seconds of Summer grubu ile uğraşmak cidden yormuştu beni. Ama şuan çok iyiydim. Çünkü elimi sıkıca tutan elin sahibi, Calum'du. Arkamdan gelen, kıkırtısını duyduğum müthiş insan Calum Hood'du.

Hemen onun odasına girdim ve diğer kolumdaki çantanın yere düşmesini sağlayıp, ışığı açtım.

Karşımdaki odanın görüntü... Garipti?

"Burası neden bıraktığım gibi?"dedim Calum'da arkamdan gelmiş, kapıyı kapatırken.

"Bıraktığım gibi?"

"Sen... Buraları biraz dağıtmıştın ve bende toplamıştım..."dedim ve alt dudağımı ısırarak güzel yüzüne döndüm. Gözleri odayı süzdükten sonra gözlerimin içine baktı. "Senin toplamış olabileceğin aklıma gelmişti ama..."dedi ve devam etmek yerine elleriyle saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırıp yanaklarımı okşadı.

"Uyumadığını biliyorum, gözlerin birkaç gündür hep çökük. Ama burada kalmadın mı? Elbiselerini değiştirirken bile dolabını her zaman açık bırakırdın."

Gülümsedi ve ellerini indirip omzuma koydu. "Oyun odasında birkaç gece geçirmiş olabilirim."deyip ceketimi çıkardı. "Ve birkaç şarkı yazmışta olabilirim." Elleri bu sefer kendi hırkasına gitti. Kaslarının gerilişini izlerken tişörtünü de çıkardı ve ben de karşımdaki görüntüyle tir tir titremeye başlayacakken yutkundum. Onunla bugün onlarca kez öpüşmüştük, yatakta oynaşmıştık ama... Şimdi gerçek hislerimi, tüm gerçeklikleriyle hissedebiliyordum. Şimdi kimse bizi izlemiyordu. Şuan sadece ikimiz vardık.

"Ne hakkında?"dedim ve ellerimi göğsünün üstüne koydum. Tüysüz herifin tekiydi, ellerim teninde kayıp gidiyordu ama yine de bunu seviyordum.

"Gülüşün."dedi ve elini yanağıma koyup başparmağını dudaklarımın üzerinde gezdirdi. "İniltin. Tenin. Senin kusursuz ruhun hakkında."

"Kulağa oldukça romantik geliyor."dedim göğsündeki ellerimi omzuna doğru çıkartarak.

"Sonunda ölüyorsun." Dudaklarını büzüp gülümseyen tatlı suratıyla bana baktığında haline güldüm ve ona yaklaşıp bedenlerimizi birbirlerine yaklaştırdım. "Bensiz yaşayabileceğini mi sanıyorsun?"dedim yüzümü onun yüzüne yaklaştırıp. "Şarkılarında beni öldürebilecek kadar ne yaşattım sana babacığım?"

İnleyerek ellerini belime koyup beni döndürerek duvara yasladı. "Seninle yaşamak istediğim yüzyıllarım varken seni öldürmek mi? Düşüncesi bile insanı felç ediyor."diye boğukça fısıldayıp bedenini benimkine yaslayıp sol bacağımı kavradığı gibi beline koydu. "Şarkılarım seni sonsuza dek yaşatacak."

"Calum..."dedim ve kollarımı onun boynuna dolayıp ona yavaşça kendime çektim. "Şarkılarında öldür beni ama kalbinde, asla."

"Asla."diye beni tekrar etti ve aralarında birkaç santim olan dudaklarımızı birleştirdi. Kollarımı sıkılaştırıp dudaklarına karşılık verdim anında. Artık inlemelerimi ve kendimi tutmak zorunda değildim. Artık sanki Calum'dan iğreniyormuş gibi yapmak zorunda değildim. Doğrusu zaten pek iyi rol yapamamıştım.

Daddy Issues. [Calum Hood]Where stories live. Discover now