Until Midnight - 20

512 52 25
                                    

Birkaç gün sonra, tamamen iyileşmiş olarak, daha doğrusu, iyileşmiş numarası yaparak uyanıyorsun. Yemek kokusunu özlefiğini fark ettin. Kavrulan soğanları, yosunun deniz kokusunu ve toprağın hayat veren kokusunu.

Mutfaktaki işin çabucak bitiyor. Birkaç gündür odadan çıkmadığın için, bolca enerji topladın. Bu da, dört gibi erken bir saatte tüm işinin bitmesini sağladı.

Mutfaktan çıktığın gibi, keşfettiğin o küçük gölete ilerliyorsun. Kiraz çiçeklerinin hâlâ yerinde olduğunu umuyorsun.

Tam istediğin gibi. Çiçekler hâlâ yerlerinde, fakat tek bir farkla. Meyveler kendilerini göstermeye başlamışlar ve yapraklar hafif bir esintide bile dallarından kopup savrulabilecek kadar zayıflar.

Göletin yanındaki, sana evi hatırlatan taşlara oturuyorsun. Neredeyse tepesine kadar yosun turmuş olmalarını önemsemiyorsun.

Serin rüzgarların saçlarını uçuşturmasına izin veriyorsun. Güneşin geceye olan yolculuğuna çoktan başlamış fakat sen, hiç gitmesin, hep böyle, tepede kalsın istiyorsun. Tam şu anda, olduğun yerde kalsan. Zaman dursa, kuş cıvıltılarından başka hiçbir şey duyulmasa. Ayakların yemyeşil, yumuşacık çimene basılı kalsa ve ellerin, dokunsa ıslanmış yosunlara. Kendini rüyadaymış gibi hissetsen, her anını tedirginlikle geçirmene neden olan görevin olmasa. Kötü mü olurdu?

Düşüncelerin, başının içinde bir oraya bir buraya savrulup, dokundukları yerlere sihirli dokunuşlar yaparken, bir boğaz temizleme sesiyle gerçeğe dönüyorsun.

Arkana döndüğünde gördüğün, Woohan'dan başkası değil.

Gülümsüyor.

"Rahatsız ettiysem özür dilerim, y/n-shi."

Her ne kadar sesini duymak bile seni korkutmaya yetse de, gülümsüyorsun.

"Tabii ki hayır, Woohan-shi. Buyrun, oturun."

Woohan, yapmacıklığını fark etmeden gülümsüyor ve azıcık uzağında kalan bir taşa da kendisi oturuyor. Kılıcını kınından çekip toprağa saplıyor ve ellerini üstünde birleştirip öne eğdiği vücudunu destekliyor.

Eğer evde öğrenmiş olmasan, neden kılıcını çektiğini bilmeyebilirdin. Ama Namjoon'un evdeyken söylediğine göre kılıç, oturduğu zaman insanın beline baskı yapıyor. Askerler kılıçlarını kendi canlarından saydıkları için kılıçlarını çıkarmıyorlar. Ama eğer etrafta kimse yoksa büyük bir zevkle yere saplıyorlar kılıçlarını ve Woohan, tam da bunu yapıyor.

"Buraya sık gelir misiniz, y/n-shi?" Diye soruyor.

"Aslında yeni keşfettim sayılır," diyorsun. "ama çoktan büyülendim bile."

Woohan'ın yüzünü, kocaman bir gülümseme kaplıyor.

"Ben de burayı çok severim," diyor. "sanki masallardan fırlamış gibi. Sizce de bir ressamın elinden çıkmışa benzemiyor mu?"

"Katılıyorum," diyorsun ve o fark etmeden, kılıcına göz atıyorsun.

Kabzasının hemen altında, sekiz başlı bir ejderha tasviri var. Bir dairenin içine oturtulmuşa benziyor. Damga o kadar küçük ve yüzeysel ki, tam karşınızdan parlayan güneşin ışıkları yansımasa, herhangi birinin onu görmesi imkansız.

Kılıcına ne kadar dikkatli baksan da, başka bir şey göremeyince, onu şüpheye düşürmemek için yüzünü güneşe doğru dönüyorsun.

"Günbatımını çok severim," diyor. Yüzü bir anda düşünceli bir hal alıyor.

"Neden?" Diye soruyorsun.

"Çünkü dünyada günbatımı kadar güzel bir şey yoktur," diyor. Birkaç dakika susuyor.

"Daha doğrusu kısa bir süre önceye kadar öyle sanırdım."

Ne demek istediğini anlaman, sadece iki saniyeni alıyor. Yüzünün kızarmasına engel olamayıp başını indiriyorsun. O da tekrar güneşe doğru dönüyor. Hafifçe güldüğünü görebiliyorsun.

Her ne kadar düşmanın olsa da, karşı cinsten böyle bir şey duymak, gururunu okşuyor. Öyle sanıyorsun ki, tarihte kraliçelerin en çok kandırılma nedeni, duygularına olan zaafları. Ama sen, bunu bir dezavantaj olarak görmüyorsun. Sonuçta insanlar taş değiller. Herkesin hisleri var. Kadınların duyguları daha fazla hissetmesi, onların güçsüz oldukları anlamına gelmez. Ki sevgiyi gösterebilmek, bir güçlülük belirtisidir aslında.

Fakat Woohan'ın neden birden bire sana iltifat ettiğini anlamıyorsun. Daha birkaç gün önce tanıştınız. Ya senin bir köstebek olduğunu biliyorsa ve seni duygularla kandırmaya çalışıp öldürmeyi hedefliyorsa? Ya aslında senden gerçekten hoşlandıysa ve belli etmek istiyorsa? İkinci seçeneği eliyorsun, çünkü çok saçma geliyor. Ama birincisinin verdiği korku, ikincisinin saçmalığını örtüyor.

"Benim için dünyadaki en güzel şey, kırmızı giyen bir asker."










Ship adımız YeneHyung, durmayın shipleyin shipleyin

Feels geçiriyorum notu: SUGA'NIN MIXTAPE İ SUGA'NIN YOONGİ'NİN İNANAMIYORUM ALLAAAAAH

Until Midnight | Kim Taehyung Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin