Until Midnight - 29

457 51 2
                                    

Gölün azıcık uzağındaki bina, senin kaldığın binaya oldukça benziyor. Soğuk bir koyu kahverengi tonundaki ağaçtan yapılmış ve oldukça yüksek. Bir depo gibi görünüyor, saray arazisindeki diğer binalardan farklı olarak.

Sen binayı incelerken, Woohan'ın adım sesleri duyuluyor ve üstünü başını düzeltiyorsun. Kısa bir süre sonra binanın ardından, yüzünde kocaman bir gülümsemeyle çıkıp geliyor.

"Merhaba," diyor, korkutucu sesine ters bir şekilde sevimli bir tonla. Aynı şekilde cevaplıyorsun.

Birkaç hal hatır soruştan sonra, asıl konuya girmek için boğazını temizliyorsun.

"Gidiyorum, Woohan," diyorsun. Gözlerini yerden kaldırıyor ve yüzüne bakıyorsun.

Birkaç saniyeliğine hüzünle karışık boş bir ifadeyle sana bakan Woohan, ardından sahte olduğu oldukça belli bir gülümsemeyle bakıyor sana.

"Çok, çok sevindim!" Diyor ellerini iki yana açarak.

İkiniz de daha fazla üzülmeyin diye hafifçe gülümsüyorsun. Sevmediğin kişileri kırmakta üstüne yok, fakat Woohan, ölesiye nefret ettiğin kişiler listesinde sonran ikinci sıraya oynadığı için, onu yine de bir nebze seviyorsun. Bu yüzden, o umursamaz bir şekilde kalbini kırabileceğin biri değil.

Kulağının yanından vızıldayarak geçen okun, Woohan'ın başının tam yanına saplanması, saraydan bir çığlık yükselmesiyle aynı anda oluyor.

Sen şok içinde oka bakarken, Woohan bileğini sıkıca kavrıyor ve seni çekip içeri doğru koşmaya başlıyor.

"Ne olursa olsun içeriden çıkma," diyor Woohan, soluklarının arasında. "ve kendine güvenli bir yer bul."

Seni birden bire kaldırıp diğer tarafa, mutfağa doğru çeviriyor ve kendisi az önce ikinizin bulunduğu yere doğru koşuyor.

Koşarak içeri giriyorsun.

Lütfen bir şey olmuş olmasın, lütfen bir şey olmuş olmasın.

İç sesin dualar ederken mutfağın basamaklarından tırmanıyor ve içeri giriyorsun.

"Hemen temizleyin şuraları!"

Üst rütbelilerden biri olan Heojun, şaşkınlıkla yere bakan kızlara bağırıyor.

Mutfağın zemini, sarı bir su birikintisiyle dolmuş. Dökülenin çorba olduğunu anlamak, hemen yanında duran kocaman kazan ve tavuk kokusu yüzünden hiç zor değil.

"Az önce kim bağırdı?" Diye soruyorsun, heyecan ve korkudan titreyen sesinle. Kızlardan biri, mahçup bir yüz ifsdesiyle sana dönüyor.

Tam konuşacakken, senin de üstünde rütbeli olan Sooyeon bağırıyor ve çabucak yerleri temizlemelerini söylüyor.

Heyecanın az da olsa duruluyor ve eteklerini yukarı çekerek içeri giriyorsun.

"Y/n-shi," diye sesleniyor birisi.

Kim olduğuna dönüp baktığında, Heojun olduğunu görüyorsun. Ona yaklaşıyor ve eğiliyorsun.

"Sen bugün dinlen," diyor, gülümseyerek. "bu aralar... Çok yoruldun."

Bir süreliğine ona bakıyorsun. Saldırı olayından bahsediyor. Yavaşça başını sallayıp yüzünü eğiyor ve odana ilerliyorsun.

*

Karanlık çöktüğünde, içinden bir ses dışarı çıkmanı ve Woohan'la konuştuğunuz yere gitmeni söylüyor. Dediğini yapıyor ve üstünü bile değiştirmeden, kapıdaki askere ne yaptığını söyleyerek aşağıya iniyorsun.

Mutfak tarafında fazla asker olmaması, senin için bir avantaj. Ön kapıdan çıkıyor ve sessiz adımlarla arkaya, okun atıldığı yere gidiyorsun. Tehlikeli bir şey yaptığının farkındasın ve Woohan'ın seni görmesi her şeyin sonu olabilir. Ama ne fark eder ki? Zaten aylardır tehlikenin tam ortasında yaşıyorsun.

Ay ışığı, okun durduğu yeri görmen için yeterli. Fakat ok yerinde değil, onun yerine sadece izi kalmış.

İnceliyorsun. Bu, bildiğin oklara benzemiyor. Ortasında bir daire var ve sanki bir çiçek gibi üç farklı yöne bakan oklar var. Tek bir okun ucunda böyle bir şekil bulunmasına bir anlam veremiyorsun fakat yinede şekli aklında tutuyorsun.

Bu, buraya geldiğinden beri başına gelen en garip olay.

Until Midnight | Kim Taehyung Where stories live. Discover now