|Karşılık |

142K 9.1K 28.8K
                                    


İyi okumalar :)

Bazı insanlar yaratılışından itibaren güçlü olarak doğmuşlardır. Her ne olursa olsun, karşılarına ne çıkarsa çıksın pes etmeden hayatlarını kendi elleriyle kurup o hayatın kralı veya kraliçesi olmuşlardır.

Peki ya güçsüz insanlar?

Onlar bana göre korkaklıklarının kölesi olarak yaşam sürmüşlerdir. Korkaklığın ve güçsüzlüğün gölgesi altında durmuşlardır. Ben ise asla kendi hayatımın kralı olamayacak kadar korkaklığın kölesiydim.

Jimin'i ne halde göreceğimi bilmiyordum ama onu nasıl görürsem göreyim Jimin'in hayatındaki kral olmalıydım. Güçlü durmalıydım. Onun yanında olmalıydım.

Asansörün durduğunu belirten ses kulaklarıma dolduğunda nefes alışlarım hızlanmıştı. Kapılar açıldığında ilk ben inmiştim. Küçük koridordan geçip iki tarafa ayrılan koridora geldiğimizde sol koridora baktım. Bomboştu. Hemen sağ taraftaki koridora baktım ama otomatik kapıyla kapatılmıştı. Bakışlarım üzerinde yazan yazıya kaydığında kalbim tekledi.

Ameliyathane.

Diğerleri hızla oraya yönelince göreceğim şeylerden korktum. Gözlerim dolmuştu. Diğerleri içeri girdiğinde bende yavaşça yürüdüm. Her adımımda kalbim sıkışıyordu.

İçeri girdiğimde uzun koridorun sonundaki kalabalığa baktım. Yavaşça onlara yaklaştığımda koltukta oturan kişiye baktıklarını gördüm. İyice yaklaştığımda ise sonunda onu görmüştüm.

Gördüğüm gibi göz yaşlarım kendini bırakırken derin bir nefes vermiştim. Onun başına kötü bir şey gelmediğini görmek beni bir nebze de olsa rahatlatmıştı ama bedenen bir şeyi olmamasına rağmen kötü görünüyordu. Hem de hiç olmadığı kadar.

Koltukta dizlerini kendine çekmiş ve kollarını etrafına sarmıştı. Boş bir şekilde yere bakıyordu. Diğerlerinin neler olduğuyla ilgili sorular sorduğunu duyuyordum. O onlara bakmak yerine yere odaklanmıştı. Tıpkı benim ona odaklandığım gibi.

Yoongi hyung konuştuğunda bakışlarım istemsizce ona kaydı. Neler olduğunu ondan duymalıydım.

" Annesiyle konuşmak için dışarı çıkmıştı. Tabi siz içkili olduğunuz için fark etmediniz. Geri geldiğinde bir gariplik olduğunu fark etmiştim. Hızla arabanın anahtarını alıp Taehyung'u eve bırakmamı söylemişti. Dinlemeyip peşinden bende onunla beraber geldim. Hastaneye geldiğimiz de annesini bulmuştuk ama perişan haldeydi. Çünkü..." diyip gözlerini etrafta gezdirdi ve derin bir nefes bıraktı. Sonra devam etti.

" Babası trafik kazası geçirmiş. Şu an ameliyatta ve ne olduğunu bilmiyoruz. Annesi bayıldığı için ona sakinleştirici verildi ama Jimin geldiğinden beri sesini çıkarmadan böylece oturuyor. Konuşmaya çalıştım ama tepki vermiyor bir türlü."

Söyledikleriyle kalbim sancılandı. Jimin için ailesi her şeyden önce gelirdi. Her şeyden çok severdi. Ailesine tapan birisiydi resmen. Bu onu mahvetmiştir eminim. Bakışlarım tekrar ona kaydığında boğazıma bir yumru oturmuştu.

Şu an o kadar boş duruyordu ki ağlama isteğimi arttırıyordu. Onun gülmelerine, şakalarına, sevincine, mutluluğuna, gevezeliğine o kadar çok alışmıştım ki şu an bu halde olması güçsüz olan beni daha da güçsüzleştiriyordu. Eğer o şimdiden böyle ise, babasına bir şey olma ihtimalinde onun yıkık parçalarını tekrar nasıl birleştirirdim bilemiyordum.

Yutkunup konuşmaya çalıştım ama olmuyordu. Konuşamıyordum. Ne diyecektim ki? Ne diyeceğimi bile bilemiyordum ama konuşmakta istiyordum. Konuşup onun iyi hissetmesini sağlamak istiyordum. Yanında olduğumu bilmesini istiyordum.

Save Me  | TAEKOOK |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin