| Şiddetle başlayan hazlar, şiddetle son bulurlar|

165K 7.5K 67.3K
                                    

Final part II






İyi okumalar~



17 Aralık
Saat: 23.35

Yok olmuşluğun mutluluk getireceğini düşünmediğim tek bir an olmamıştı. Tek bir kez bile bunun doğruluğundan şüphe etmemiştim. Hissettiğim acılar, gözlerimi kapattığım her saniye, annemin cesedinde gördüğüm o acının soluşu ve kulaklarımda yankılanan acı dolu çığlıklar bana bunun ne denli doğru olduğunu kanıtlıyordu.

Ruhumda hissettiğim yaralar ve çatlaklar bu dünyevi bedene hapsolmuşluğun eseriydi. Bu dünyanın iğrençliğinden nefes alamıyordum ve bunun farkına varmışlığım, beni bu halde getiren, ölüme doğru ittirip o uçurumdan aşağı göndermeye çalışan yegane şeydi.

Gerçeklik ise kalbime, zihnime ve ayaklarımın altına cesareti serdi. Korkumla savaşmayı bana öğretti. Bu dünyadan gittiğimde beni mutluluğun bekleyeceğini fısıldadı.

Gülümsedim ve aklıma o geldi yine. Güzel yüzüne ve gözlerine her baktığımda mutluluğu tattığım insan geldi.

Taehyung...

Benim biricik ruh eşim. Hayat denen bu kısa ana güzel renkli kanatlarının eşliğiyle can getiren sevgilim...

Onu özlüyorum. Onu özlediğim gibi bir an önce ona kavuşmak istiyordum. Fakat kollarımı bile hareket ettirmekten acizken bunu yapmama izin vermeyeceklerdi.

Bunu benim sağlığım için yapmama izin vermediklerini söylemeleri kadar saçmaydı şu an olduğum durum. Çünkü şu an çektiğim acının farkında değiller. Şu an aslında nefes alamadığımın farkında olmadıkları gibi ruhumun bedenimden kaçmak için can çekiştiğinin de farkında değiller.

Yutkundum ve tükenmiş enerjimle kollarımı ve ayaklarımı hareket ettirmeye çalıştım. Bedenimin hareket etmesini engelleyen kelepçelerden bileklerimi kurtarmaya çalıştım fakat yapamıyordum. Gözlerimi kapatırken cılız bir nefes kurumuş dudaklarıma çarptı ve çıktı yavaşça.

Gökyüzü boğuk bir şekilde gürlerken gözlerimi açıp tavana baktım. Her gün, hiç durmadan ve hep olan gibi aklıma dolan tek şey anılar olmuştu. Bu tavana bakıp kaç kez anılarımı düşündüm bilmiyorum. Fakat bunu yapmak bana sadece acı ve ardından onu takip eden bir özlem sunuyordu.

Boş ve cansız bakışlarımı tavandan çekip içinde bulunduğum karanlık odada ki pencereye kaydı. Yağmur yağıyordu yine. Her gün durmaksızın yağıyordu. Sanki benim gibi içten içe ağlıyordu gökyüzü. Ağlıyordu şiddetle şimşeklerini çakıp gürlüyordu isyan edercesine bu halime. Hala bana ne yaptığımı soruyor tüm öfkesiyle.

Ona ve öfkesine olan tek cevabım ise kollarımın ve ayaklarımın bu şekilde  kelepçelenmesiydi belki de. Ya da belki de bedenimi gram hareket ettirilmesine izin vermeyen ağır uyuşturucu ilaçlardı.

Bilemiyorum. Ne zamandır bu lanet hastanede olduğum hakkında bir fikrim yok. Günlerden ne olduğu ve hangi saat diliminde olduğum hakkında da bir fikrim yoktu. Gerçi bir önemi de yok artık.

Çünkü bunlar benim için gerekli olan şeyler değildi. Artık değildi. Zaman, anılar, arkadaşlık, nefret, insanı insan yapan bütün değerlerden soyutlanmıştım kendimi.

Geriye sadece çürüklerle dolu bu beden kalmıştı ve onu da yok ettiğimde ruhum özlemini duyduğu özgürlüğe kavuşacaktı. Sevdiğim kişiye kavuşacaktım.

Gözlerim dolarken bu bedenin içinde tutsak kalmış ruhumla nefes alamadığımı hissettim bir an. Sonra mırıldandım hep yaptığım şeyi yaparak. Ateşler içinde yanan ruhuma bir damla su serptim dudaklarımı hareket ettirerek.

Save Me  | TAEKOOK |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin