|Geçmiş|

132K 9.6K 41K
                                    

İyi okumalar :)

Masumluklarınızı, anılarınızı, hatırlanmaya değer şeyleri doldurduğunuz bir şarkı birden bire iğrençliklerle kaplanabilir miydi? Birden bire kabuslarınıza dönüşebilir miydi?

Bu mümkün olmasa da olmuştu işte. Masumluğuma kara bir leke sürmüştü bu pislik herif. Babamla söylediğimiz bu çocuk şarkısı onun tarafından kirlenmişti. Babamla geçirdiğim bütün anılarım, güldüğüm, eğlendiğim, hayatımın en dolu olduğu günlerim onun yüzünden kabuslara bulanmıştı. O güzel anılar bu iğrençliklerle yok olmuştu.

Beyaz yaşantımın üzerini siyah bir kalemle karalamıştı, bu masumluklarla dolu olan şarkı onun yüzünden lekelenmişti. Onun yüzünden tutunabildiğim güzel anılarımı ortadan kaldırıp benliğimi çürütmüştü. Beni öldürmüştü. Her şeyimi alıp götürmüştü. Almaya da devam ediyordu. Ne kaldı ki benden geriye? Daha ne istiyordu benden? Neyim kaldı ki istiyordu?

Ah doğru ya! Şu an gözlerini diktiği şey kalmıştı geriye. İçi iğrençliklerle kaplı, güzel duygular adına gram bir şey barındırmayan bir vücut. Kendi sahibi tarafından nefret edilen bir vücut ama tüm bunlara rağmen dokundurmaya korktuğu bir vücut. Her defasında da onun tarafından lekelenen bir vücut. Ne acınası ama!

Hareket edemiyordum. Hala aynı yerde çivi gibi saplanmış duruyordum. Bu bakışları karşısında kaçıp gitmeye korkuyordum çünkü biliyordum ki her kaçmaya çalıştığımda saçlarımdan sürükleyerek beni daha da kötü bir hale getirecekti. Yaralarıma dahası eklenecekti. Geçmişte yaptığı şeyler aklıma dolunca ağlamam şiddetlenmişti. Hıçkıramıyordum. Bunu yaparsam bana vuracaktı. Hatta şu an bu ağlamam için bile bana vurabilirdi ama o pis bakışlarını vücudumda gezdirip o şarkıyı söyleyerek etrafımda dönüyordu.

Babamla dolu anılarımı silip yerine iğrenç şeyler doldurması yetmiyor muydu? Nefret ettim onun yüzünden bu lanet olası çocuk şarkısından. İstediği bu değil miydi?

Yüzümde gözlerini gezdirip kaşlarını çatmıştı. Adımlarıyla beraber şarkıyı söylemeyi durdurunca kalbimin ritmi artmış, artık nefes almamı engelliyordu. Oksijen ihtiyacıyla çırpınan ciğerlerimin soluyabildiği tek şey onun berbat kokusuydu. Bu bile ağlama istediğimi artırıyordu. Vücudum deli gibi titrerken artık tek bir şey istiyordum. Ne yapacaksa yapsın ve gitsin istiyorum. Çünkü ben artık dayanamıyorum. Kaldıramıyorum...

" Ağlamayı kes!"

Sesiyle yerimden sıçradım. Gözyaşlarımı hızla silmeye başladım ama sildikçe dahası geliyordu. Dahası ve dahası...

Bana yaklaştığını hissetmemle en sonunda zorla da olsa arkaya bir adım atmıştım ama o benden daha hızlıydı. Tam önüme gelip çenemden tutup sıktığında ona bakmaya zorladı. Bu sefer göz yaşlarım ellerine düşmeye başladığında sanki iğrenç bir şeye dokunmuş gibi iğrenerek bakıp ellerini yüzümden çekti.

Ve o ses... O tokat sesi salonda yankı bulduğunda ayakta zor duran bedenim savrulmuş ve yere düşmüştü. Tıpkı iradem gibi, tıpkı cesaretim gibi, tıpkı umudum gibi... Gözyaşı denizimde en dibe düşüp boğulup gitmişti hepsi işte. Geriye kalan duygularla da baş ederken yavaş yavaş ölüme sürükleniyordum.

Yanağımdaki sızlamayı hissedebiliyordum. Kızardı mı bilmiyorum. Zaten umrumda da değil. O an elinin tenime değmesi midemi bulandıran şeydi. Bu küçük dokunuşu bile midemi bulandırıyordu. Yanaklarımdan sicim gibi akan göz yaşlarımı durdurmak imkansızdı. İzin verse saatler, günler ve hatta haftalarca ağlardım ama o bundan nefret ediyordu. Ve bunun için bu tokadının devamının geleceğini de biliyordum. Bununla yetinecek birisi değildi. Hiç bir zamanda olmadı.

Save Me  | TAEKOOK |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin