|Kendine ihanet|

78.4K 5.8K 60.5K
                                    

İyi okumalar..

Jungkook~

Anlaşılamamak, birbirine en yakın insanlar arasındaki derin bir uçurum, derin bir acı ve derin bir hüzünmüş.

Hayatım boyunca bunun hazin acısını yaşadım. Yaşarken farkında olduğum bu şey, insanlara duvar örmeme neden oldu. Bu belki iyi belki de kötüydü. Fakat hala insanlara karşı tek tek tuğlalarını dizdiğim bu soğuk ve dikenli duvarların  içinde tek bir kez bile pişmanlık duymadan yaşadım. Ve yıllardır bu duvarların karşısında yaşayan varlığını sökemeyeceğim, korkak ve gerçekçi bir düşmanım vardı.

Jin...

Onu hayatımın neresine koyarsam koyayım asla hiçbir yere sığmayacaktı. Düşüncelerimin tersi gibiydi. Ağzından çıkan tek şey bilincinizi yerinden oynatacak zehirdi. Onu katlanamadığımı düşündüğüm o kadar anlar oluyordu ki, bazen dayanamıyordum. Hayatımın hiçbir yerine sığmayan bu herifi onu ne kadar kovarsam kovayım, benden asla ayrılmayacaktı.

Dalgın bakışlarımın odağı hemen önemde sıralanmış arabalar olurken bende yavaşlayıp durmuştum kaşlarımı çatarak. Zaten olan baş ağrılarım daha da artmıştı ve şu an felaket derecede ağrıyordu. Kafamı sağa sola doğru çevirip boynumu esnetirken gözlerimi kapadım birkaç saniyeliğine.

Derin bir nefes bırakırken aklıma yine yarım saat önceki olan tartışmamız ve sözleri dolmuştu.

Saçmaladığı şeyler umrumda değildi ama bunu sürekli tekrar etmesi artık sinirimi bozuyordu. Özellikle Taehyung ile ilgili bu şekilde konuşması  beni çıldırtıyordu. Çünkü biliyordum ki o hiçbir zaman Taehyung ile bir şeyler yaşamamızı istememişti. Aslına bakarsak o şimdiye kadar hiçbir şey yapmamı istememişti.

Buraya yeniden gelmemi, Marie ve Jaiden'a sahip çıkmamı veya babamdan intikam almamı ve dediğim gibi Taehyungla yakınlık kurmamı.

Bunun tek nedeni ise o bir korkaktı ve beni de kendisine benzetmeye çalışıyordu. Bu yüzden söylediklerinin bir önemi yoktu. Taehyung'a bu denli aşıkken yoktu artık.

Onu orada bıraktığımda bunu açık bir şekilde ona belirterek konuşmasına dahi izin vermeden çıkmıştım. Ne düşündüğün veya söylediklerinin bir önemi yoktu artık. Taehyung' dan başka kimsenin önemi yoktu benim için.

Arkadan gelen korna sesleriyle gözlerimi açıp dikiz aynasından baktığımda bir an duraksadım. Çünkü bu o arabaydı ve yine takip ediliyordum. Sinirle kaşlarımı çatıp ellerimi direksiyona koyarak yeşil ışığın yanmasıyla gaza basmaya başladım. Önümdeki arabayı sollayıp telefonu yeniden elime aldım.

Son aramalardaki numaraya bastığımda bakışlarım arkadaydı. Birden iki araba gördüğümde gözlerimi kıstım.

Neler oluyor böyle?

İçimdeki huzursuzluk artarken yine telesekreterin telefonun kapalı olduğuna dair tekrar eden sözlerini duyduğumda sinirle kapatıp telefonu yanıma attım.

" Lanet olsun Namjoon!"

Gaza yüklenip sürekli olarak arkadaki arabaları kontrol etmeye devam ettim. Her zaman bir tane olan arabaların ikiye çıkması hiç de iyi şeylerin döndüğünü göstermiyordu.

Ve neden böyle olduğunu tahmin etmek zor değildi. Sanırım bugün olanlar babamın kulağına gitmiş olmalıydı ve biliyordum ki eski eve gidenin ben olduğunu biliyordu.

Haberin ona ulaşacağını biliyordum ama bu kadar çabuk ulaşması...

Sıkıntıyla derin nefes alıp versemde yapamıyordum çünkü düşüncelerimin ve endişelerimin hepsi toplanmış gibi göğsümün ortasına binmişti. Peşimdeki adamlar ise buna hiç ama hiç yardımcı olmuyordu.

Save Me  | TAEKOOK |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin