10. BÖLÜM ''O BİRİ DEĞİL, SENİN HAYALİN.''

123 27 20
                                    

Zaman öyle ağır işliyor ki benim için. Kum taneciklerinden bir tanesi aşağı düşene kadar bir bebek anne karnımdaki gelişimini tamamlayabilirdi. Şaşkındım. Olacaklardan korkuyordum ama orada oturmuş sadece izliyordum.

Burak ise oradan öylece bana bakıyordu. Meydan okuyordu bakışları, 'Bak sana söyledim, canı yanan sen olacaksın.' sonunda diyordu.

Burak bir inat uğruna evleniyordu. Hayallerimdeki Burak'sa belki de hiç var olmamıştı. Sonrası? Sonra zaman normal akışına döndü çünkü insanlar hareket etmeye başladı. Mesela Burak gözlerini o kıza çevirdi, kız da ona.

Elinde bir yüzük yoktu ama yere çöktü ve konuşmaya başladı. ''Ben bu hayatta çok yoruldum Eda. Asla bitmeyen oyunlar, söylenen yalanlar. Ama ben baktığım bu gözlere inanmak istiyorum. Beni inandır mısın?''

''Evet, evet, evet!''

Ve sonra bir sürü alkış...

Beni kaldıran bir el hissettim. Sakin olmamı, güçlü olmamı söylüyordu. Beni buradan götüreceğini söylüyordu ama az önce evlilik teklifini edenle aynı ses değildi.

Kapıya kadar adım atabildim güçlükle de olsa ama orada kaldım. Son bir kez dönüp bakmak istedim arkama. Mete de benimle beraber yavaşladı ve durdu.

Yavaşça arkama doğru döndüm, doğruca sahneye baktım. Bana bakıyordu, doğruca bana. Müstakbel karısı, arkadaşları ile yanında, daha bir adım ötesinde çığlıklar atarken o bana bakıyordu.

Acaba ne hissettiğimi biliyor muydu? Yoksa tam da böyle hissetmem için mi yapmıştı o teklifi?

Yüzündeki yorgunluğu görebiliyordum. Gerçek mutluluğunu da belki benim yanımda yaşamamıştı ama hiç böyle omuzları düşük de durmamıştı. Onu böylesine karmaşık görmek bile zordu.

Sonra ben de onun için bir şey yaptım. Elimde kalan son gücümle ona sıcacık gülümsedim. Yanında ilk defa rahat hissettiğimde yaptığım gibi.

Arabasında uyuduğunu yakaladığımda uyandırırken kırılacak bir bebeğe dokunurken ki gibi yumuşakça bir parıltı geçti ama çabuk söndü. Ben de Mete'ye artık gitmek istediğimi söyledim. Çünkü onları ilk gördüğümden beri ayrı komutları verdiğim bacaklarım kendiliğinden harekete geçmiyordu. Mete de belimden destekleyerek beni dışarı çıkardı.

"Çok özür dilerim, Yağmur. Bilmiyordum, yani bilemezdim burda olduklarını. Ben kafan dağılsın diye, hani izin günün ya, eğleniriz diye getirmek istedim seni. Sadece yani ben..."

"Eve götürür müsün beni?" dedim yorgun çıkan sesimle.

"Evet, evet tabii. Çok özür dilerim."

Ama özür dilemesine gerek yoktu. Biliyordum haberi olmadığını, biliyordum çünkü Burak bile bugün bunun olacağını bilmiyordu. Diyorum ya bir inat uğruna yapmıştı. Biliyorum çünkü onu tanıyorum.

Yine de canım acıdı. Bilmek acımı hafifletmiyor aksine daha da ağırlaştırıyordu. Önümüzde duran arabaya bindirdi Mete beni. Adresi söyleyince ben de başımı omzuna bıraktım. Radyodan belli belirsiz bir şarkı sesi geliyordu.

"Radyonun sesini açar mısınız?" Kendi dediğim daha benim kulağıma zor gelmişti ama şoför duymuştu.

İKİYE ON KALA - İYİ VE GÜZEL KADINLAR HEP AĞLAR

Bildiği gibi değilmiş buralar, o her şeyi mor severmiş
Kim girse hayatına 'seni seviyorum' der ve gidermiş
Kalbi kırılmış bir kadın, belki de saçları ondan kısaymış
Konuşulacak şeyler varmış daha ama avazı çoktan çıkmış

HAYAL RADYOSUWhere stories live. Discover now