13. BÖLÜM "BELKİ BİR GÜN DERSİN Kİ AFFET, ÖZLEDİM."

141 27 15
                                    

"Çayları da döktüm Hale. Uyanabilirsin artık." 

Masanın karşısına geçip şöyle bir baktım. Vallahi enfes görünüyordu. Eh, hamaratlık zor zanaat. 

Tam elime ekmeği almıştım ki karşımda tek gözü kapalı, saçı başı dağınık, muhteşem pijama takımıyla Hale duruyordu. O an durumuna müdahale etmem gerektiğini fark ettim.

"Bak Haleciğim, yemek yemek güzel bir şey, evet ama sabahları kalktığımız zaman isteğe bağlı önce tuvalete gireriz, sonra da zorunlu olarak el yüz yıkarız. Ne der eskiler, şeytan yalarmış." 

'Ne anlatıyor yine bu deli?' bakışlarını dikmişti üzerime. "El diyorum, yüz diyorum. Kime diyorum?" 

"Ya Yağmur, bir sus. Saat kaç? Nöbete gideceğim ben, geç mi kaldım?" 

Masanın üstünden telefonuma uzanıp saate baktım. "10.27" dedim. 

"E o zaman, ben hala uyuyor muyum, rüyada mıyım?" 

Ellerini gösterdim. "Parmaklarını say. Eğer fazla parmağın varsa rüyadasındır. True story." Göz kırparak kahvaltıma döndüm. Adım gibi biliyordum ki parmaklarını sayıyordu şu an. 

"Hadi kızım, saçmalama da yıka yüzünü gel. Evet, erken kalktım bugün. Abartma." 

Gülerek ortadan kaybolsa da mübalağasının bu kadarla sınırlı kalmayacağını biliyordum. O gelene kadar kaç lokma yersem kardı yani. Kopardığım ekmeği güzelce yarıp içine Allah ne verdiyse doldurdum. Ağzıma olan yolculuğunu tam tamamlayacaktım ki o sesi duydum.

KLİK! 

"Ay bugünü ölümsüzleştirmem gerekiyordu canım, bir saniye." diyen Hale özel hayatımı hiçe sayarak fotoğrafımı çekmişti. 

"Ayıp yahu, ayıp ayıp. Ya boğulsaydım?" 

"Heimlich Manevrası'nı biliyorum ben, seni kurtarırdım, merak etme." Şair burada diyor ki: siz siz olun, sağlıkçı dost edinmeyin. 

Hale'ye pis pis bakıp sonunda canım ekmek arama geri döndüm. Yemek yemek, en az uyku kadar güzel bir şey. 

"Ayın yirmi beşi, ha?" Kafamı sallayarak onu onayladım. 

"Valla, keşke sen her gün uğrasan da bizde hep kahvaltı etsek." 

"O çocuklara dua et canım sen. Ayda bir bile çok sana." 

Bu cümleme verdiği tepki ise öpücük atmak oldu. İşte en yakın arkadaş olmak budur. Ben ona laf atıyordum; o bana öpücük atıyordu. 

"İstersen arabayla bırakabilirim seni, hatta eşlik bile edebilirim." 

"Seni çok seviyorum Hale, o ayrı ama biliyorsun onlarla başka bir dünyam var. Yalnız gitmek bana iyi geliyor ama bırakırsan çok sevinirim." 

Anlayışla gülümsedi ve "Anlaştık o zaman." dedi. Sonra da beraber kahvaltımıza geri döndük. Güzelce karnımızı doyurduktan sonra keyif çaylarımızı içmeye başladık. 

"E, Burak bey ne yapıyor peki son zamanlarda?" 

İstemesem de Hale'ye evlenme teklifini söylemem gerekiyordu. Zaten yaptığım şeye karşıydı, bunu duyarsa ortam daha da karışacaktı ama söylemem de gerekiyordu. Obenim en yakınımdı.  

Çayıma devam ederken sıradan bir şey söylüyormuş gibi davrandım. "Burak mı? Geçenlere karşılaştık, sevgilisi de yanındaydı." 

Benim bunu söylememle Hale'nin içmeye çalıştığı çayı boğazında kalmıştı. Kendini kurtarır kurtarmaz hemen konuşmaya başladı. 

HAYAL RADYOSUWhere stories live. Discover now