20. BÖLÜM "MASALLAR GERÇEK OLUR, HELE SEN BİR İNAN"

104 12 5
                                    


"Sisli dağların ardında musmutlu bir ülke varmış.Herkes mutlu, sağlıklı ve rahatmış. Dert, keder pek o dağları aşıp da insanlara ulaşamazmış. Ağlama sesi mesela, bir tek bebeklerden gelirmiş. Ölüm yok mu yahu, diye düşünmeyin; ölüm var, hep vardı, sonsuza kadar da var olacak ama o ülkedeki insanlar hayatlarındaki her isteği, her amacı gerçekleştirdikleri için ölümü de güzel karşılarlarmış. Herkes "zamansız" der ya ölüme, onlar zamanı ayarlarlarmış işte kendilerince. Arkada bırakılan eksik yok, yarım yok, daha ne!" 

"E, bu masaldaki kral ve kraliçeyi merak ediyorsanız hemen anlatayım. Tonton ,güleryüzlü, iyilik timsali kral ve narin, çıtı pıtı, tatlı dilli karısı da kraliçeymiş. Hadi işleri biraz karıştıralım. Bu iyi insanların çocukları olmuyormuş. İşte derdin sıkıntının bu ülkeye uğraması da bu zamanlara denk düşmüş. Kral ve kraliçelerinin üzüntülü hallerini gören halk nasıl mutlu olsun? Zamanla gülen yüzler solmaya, kahkahalı sohbetler yerini derin sessizliklere bırakmış. Herkes her vakit dua eder dururmuş "Allahım, Yüce Rabbim sen bizim kralla, kraliçemize de bu duyguları tatmalarını nasip eyle." diyerek. Korkmayın, korkmayın kenarda kötü kalpli cadı bir bedel karşılığı gizli iksir vermeyecek. O kadar iyi insanın duası arşı aladan duyulacak. Allah nasip etmiş olacak ki bir gün kraliçe hamile kalmış.

"Köye işte neşenin döndüğü zamanlar da bu aralarmış. Adeta ayaz gitmiş, ağaçların dalları yeşillenmiş. Çocuklar tekrar kırlarda, dağlarda koşar oynar olmuşlar.Artık tek beklenen kavuşma günüymüş. Gelecek bebek yalnız kral ve kraliçenin değil ya tüm köy halkının nihayetinde. O ülkedeki her kadın anne, her erkek baba olacak, herkes bir kardeşe daha sahip olacakmış. Zaman akıp gidiyor ama bu hamileliği kraliçenin bedeni kaldırmıyormuş. Gittikçe yatağa bağlı olmuş kadın. Kimse belli etmese de bir korku kaplamış içlerini, ne olacağını bilememe korkusu. Köyde yoksalar, acabalar fısıldanır olmuş. Yüzlere sahte gülücükler konmuş. Kral fetvalar yayınlamış. En iyi doktorlar, şifacılar çağrılmış, okunmuş, üflenmiş ama kraliçeyi kimse iyi edememiş. Tek çare, bebeğin dünyaya gelmemesiymiş." 

"Ama kraliçe bunu kabul etmemiş. Herkes sevse bile içinde onu hisseden kendisiyken nasıl vazgeçebilirmiş ki? Biliyormuş, ona kavuşmanın kendisini tüketeceğini biliyormuş ama yine de kararından dönmemiş. Onu hiç göremeyecek olmak bile canını acıtmıyormuş; varsın olsun, sonuçta onun nefes aldığını bilmek bile iyi gelecekmiş. Ölüm üzmez o ülkeyi dedim ya, artık o da değişecekmiş. Bu ölüm erken gelmiş, bu ölümün ardında kalan hep yarım kalacakmış. Köy halkı iyice yasa girmiş. Daha ortada ölüm yok ama dinleyen kim? Bebeğin olacağına dair olan tüm inançlar mumun son kalıntıları ile bitmiş. Onun varlığındaki mucizeyi kimse görememiş ki devamını da görsünler. Kimse evlerden çıkmıyor, yalnızca kara haberin gelmesini bekliyormuş. Koca zamanları hızlı hızlı geçen saatler bu haberden sonra akmaz olmuş. Ben diyeyim size 1 saat tüm güne sığmıyor, siz diyin bir dakika bir asra ulaşmıyor. Güneş sadece tepeye çıkıp iniyormuş ama nafile, aydınlığı gören mi var?

"Sonra bir sabah sessizliğin hüküm sürdüğü köyde bir kadın çığlığı duyulmuş. Daha hava zifiri karanlık, şu herkesleri erkenden ayağa diken hava bile uyukluyor. Bir kapı açılmış; iki, üç derken git gide herkes evlerinden çıkıp merakla bakışmışlar. Akıllarda bir cümle var da dillenip sözcüklere ulaşamıyor ki. Neden sonra biri zorlamış kendini de söylemiş'kraliçemizin sesidir; bebeğimizin gözleri de çok vakte varmaz açılır açılmasına da kraliçenin ki herkesin ne yaşlarla kapanır bilinmez. Yardımcı olabilecekler hazırlanıp büyük sıkıntılarla sarayın yolunu tutmuş. Şifacısı,tahsillisi hep orada zaten. Ancak müdahale eden ne arasın, herkes sadece beklermiş. Kraliçe orada acı çekiyor, kral fenalaşıyormuş. Sevdiğinin son zamanlarında tadabileceği  en güzel acıyı tattığını biliyormuş ama bir mucizeyi yaşarken bir rüyadan da uyanmak istemiyormuş ki. Saraydaki bir mahkum gibi aşağı yukarı belki tonlarca kez arşınlamış, arşınlamış yer gücünün heybetiyle delinmiş ama canının yarısının çığlıkları baki kalmış. Çaresizlikten yüreği dağlanmış kralın. Hava yeni yeni ağarırken pencerenin kenarına yaklaşmış kral. Gözlerini sımsıkı yumup içinden dileğini geçirmiş sadece ikisini istediğini söylemiş tüm hayat olan diyarlara.

HAYAL RADYOSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin