14.BÖLÜM ''HANIMEFENDİ BANA EŞLİK EDER MİSİNİZ?''

143 27 5
                                    

Taksi yavaş yavaş caddenin üstünde akıp giderken ben başımı cama yaslamış, öylece dışarıyı seyrediyordum. Şehir ne kadar da kalabalık ne kadar da canlıydı. Yolda bir sürü araba, ötelerdeki evlerde bin bir renk ışık vardı. Şehir nefes alıyordu şu an. Bizimle yaşayıp duygularımıza tercüman oluyordu. Bu yüzden şu an benim için yavaştan alıyordu hayatı. Sürpriz yoktu, parıltı yoktu. Gökyüzünde iki üç yıldız ya var ya yoktu. Deniz üstüne çarşafını almış dalgalarını da onun altına hapsetmiş, kıyıyı dövmesini engellemişti. Gülme sesleri şu an kulağımın içini doldurmuyordu. Diyorum ya şehir herkese kendi duygusuna göre bir yaşam sunuyordu. 

PİNHANİ - YİTİRMEDEN

Radyonun kapısında dakikalarca oturduktan sonra çocuklarıma verdiğim söz için kalkıp toparlanmıştım. O son hikayeyle ben ve dinleyicilerim durgunlaşmıştık. Hani bir an olur da hayatı sorgulamaya başlarsınız ya, işte ben o kapı önünde onu düşünmüştüm. 

"Şimdi sen dedin ya bir başkasını düşünüyor diye keşke öyle olsaydı."  Üstünden kaç yıl geçse de, varlığı dahi olmasa da, onu aynı aşkla seven kadın bu cümleyi kurduysa ben Burak için ne söyleyebilirdim acaba? Evet, başkası ile mutluydu ama hala vardı, bu dünyadaydı. Belki o ağacın gövdesine yaslanmış ve beni dinlemişti. Bu ihtimal bile çok bir şey demek değil miydi? Her şeye, tüm yaşanılanlara rağmen çok şükür derken buldum kendimi. 

"Abla buradan sağa mı demiştin?'' Şoför yolu sorunca bir an nerede olduğumuzu algılamaya çalıştım. Camdan şöyle bir etrafı süzdüm. 

"Evet, evet, sağa dönüp biraz daha ilerleyeceğiz. Ağaçlı bir bina var ya, orada ineceğim ben." 

"Tamamdır abla." 

Miniklerime yaklaştığımı anlayınca hemen toparlanmaya giriştim. Uyumuyor bile olabilirlerdi. Gerçi Sema Abla varken biraz zordu ya. 

Saçlarımı düzeltip çantamı bir kez daha kontrol ettim. Fotoğraf makinemi unutmamıştım. Cüzdanımı alıp dediğim yere gelince ücretimi ödeyerek indim taksiden. Güvenliğe yaklaşıp "İyi geceler, Yağmur Arslan ben. Bugün burada kalacağım. Sema Hanım'ın haberi vardı." dedim. 

Gece gece burada ne işin var, der gibi baksa da önündeki notlara bakarak ''Adınız ne demiştiniz?'' dedi. ''Yağmur Arslan.'' diye tekrarladım ben de. Gerekirse kapının önünde beklerdim ama bu gece burada duracaktım. 

"Evet, tamam Sema Hanım izin kağıdı yazmış, buyurun.'' Kapıyı açınca ben de içeri girdim. Sessizce binaya yaklaşıp kapıyı açtım. Mutfak tarafının ışığı yanık görünce oraya yöneldim. 

"Ben de seni bekliyordum Yağmur.'' Pijamalarını giymiş, gözünden uyku aksa da beni beklemişti can ablam. Hemen gidip sarıldım. 

"Beklemenin ne gereği vardı ablacım benim? Bütün gün yoruluyorsun zaten." 

"O nasıl laf, darılırım valla. Sen de benim kızımsın. Ve anneler çocukları eve gelmeden asla uyumazlar.'' İşte böyle bir kadındı Sema Abla. Yeryüzünde  tüm çocuklar ve gençler onun evlatlarıydı. Onlar için yapamayacağı şey yoktu. Nasip olup evlenmediği için hiç kendi doğurduğu, emzirdiği bir evladı olamamıştı ama olsa eminim onu aynı bu kadar severdi. Buradaki çocukları tıpkı o kadar seviyordu çünkü. 

"Sema Ablam, ben çocuklara söz verdim. İyi geceler öpücüğü vereceğim diye müsaade var mı odalarına girmeme?" 

"İzin ne demek kızım, asıl gitmezsen kıyamet kopar sabaha.'' deyince bende bir hışımla gitmeye koyuldum. 

HAYAL RADYOSUWhere stories live. Discover now