34.Bölüm: TALİHSİZLİKLER SERÜVENİ

61.2K 4.1K 2.9K
                                    

Balmorhea - Remembrance



İstanbul yine yağmurluydu, kara bulutlar sarmıştı. Sert rüzgar ağaçların yapraklarını uçuşturuyordu. Boğaz sert dalgalarla gel git yapıyordu. Derin bir nefes aldım, ceketime sıkıca sarıldım. Boğazın kokusunu burnuma çektim, sanki onun kokusunu duyabilecekmiş gibi.

Bir hafta olmuştu, tamı tamına bir hafta. Ilgar yoktu, ev sessizdi, ev boştu.  Uyuyamıyordum geceleri, sadece onun odasına gidip yastığını kokluyordum. Aleda'da yoktu, Demir her yerde onu arıyordu.

Demir, bir haftadır onunla çok az konuşmuştum. Fotoğraflar hakkında konuşmamıştım, kolyeyi çıkarıp atmıştım.

Bir haftadır televizyona bakarken gündüz bir kaç saatlik uykuları saymazsak hiçbir şekilde uyumamıştım. Ilgar olmadan zaman geçmiyordu. Bir hafta sanki yıllar sürmüştü, hala da yoktu. Onunla sadece bir kez telefonda konuşabilmiştim.

İlk defa uzak kalıyorduk, bu o kadar zordu ki. Açıkçası bu bir hafta beni korkutmuştu, ondan uzakta bir ölü gibiydim ve onsuz kalma düşüncesi beni korkutmuştu. Bakışını, gülüşünü, sarılışını, öpüşünü, kısacası her şeyini özlemiştim.

Duyduğum araba sesiyle bahçenin ön tarafına geçtim. Tanıdık olmayan bir arabaydı bu ama içindeki kişi tanıdıktı. Aleda ve bir adam vardı. Bu adam, kumarhanedeki adamdı. Şaşkınlıkla seyrettim. Aleda arabadan indi, arabaya el salladı. Adamın bakışları Aleda'nın üzerinde gezindi, ardından bana döndü. Garip bir şekilde baktı ve hemen ardından araba gitti. Hızla yanına gittim Aleda'nın, beni gördüğünde hiçbir şey söylememe izin vermeden sıkıca sarıldı. Sarılışına aynı şekilde karşılık verdim.

Ilgar'ın yokluğuna bir de Aleda'nın yokluğu eklenince her şey daha da çekilmez olmuştu. Karan zaten ölü gibiydi günlerdir, tek destekçim Çağkan'dı.

"Neredeydin?" Dedim ondan uzaklaşırken. Rüzgar sayesinde yüzüne gelen saçlarını çekti yüzünden.

"Anlatacağım." Dedi sadece.

"Hepimiz seni çok merak ettik." Beraber içeri girerken hala neden o adamın yanında olduğunu merak ediyordum. Eve girdik, Aleda üzerindeki erkek ceketini ve ayakkabısını çıkardı. Birlikte salona geçtik. Herkes salondaydı, Ilgar dışında herkes.

Hepsi şaşkınlıkla Aleda'ya baktı. O an Karan'ın gözlerinden geçen özlemi gördüm bariz bir şekilde ama acımadım. Sevgi, değerini bilene güzeldi. Karan kötü seviyordu, acıtıyordu severken.

Çağkan hemen ayağa kalktı ve sarıldı Aleda'ya. İkisi uzunca ve sıkıca sarıldılar. Demir'de ayağa kalktı, Aleda Demir'e suçlu bir çocuk gibi baktı. Demir çatık kaşlarıyla Aleda'ya baktı.

"Günlerdir yoksun? Ne yaptığını zannediyorsun?" Dedi yüksek sesle.

"Yorulmuştum, uzaklaşmaya ihtiyacım vardı." Dedi Aleda suçlu bir şekilde kafasını eğerken.

"Aleda bunu bana söyleyebilirdin, emin ol sana gidebileceğin kısa süreli bir tatil ayarlardım. Ama bu yaptığın ne? Hepimiz meraktan öldük, aramadığım hastahane, karakol kalmadı." Sesi hala yüksekti.

"Haklısın, özür dilerim." Aleda bazen dişli bir kaplan olsa da bazen küçük bir çocuk gibi oluyordu.

"İyi dinlenmişsindir umarım, sıradaki görevde seni dinç görmek istiyorum." Demir'in sesi yumuşamıştı.  Aleda kafasını kaldırdı ve hızla, olumlu anlamda salladı. Demir kollarını açtı. "Gel buraya baş belası." Aleda gülümseyerek Demir'e yakınlaştı. Ona da sarıldı.

KİRALIK CEHENNEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin