41.Bölüm: SATILIK CENNET

57.3K 3.7K 1.1K
                                    

Natasha Blume - Black Sea (Dinlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum.)





           

Acı vardı, çok fazla acı. Fiziksel bir acı değildi bu, çok değişikti. Kalbimi ağrıtan, boğazımı düğümleyen, içten gelen bir acıydı. Ben hayatımda kimseyi kaybetmemiştim, çünkü kimsem olmamıştı. Şimdi ise karşımda kucağıma aldığım, öpüp, kokladığım bir canlının vahşice parçalanmış bedenini görüyordum.

Gözlerimi sıkıca yumdum, bu görüntüye dayanamıyordum. Hangi cani masum bir varlığa bunu yapabilirdi? O bir canlıydı, candı. İnsanlar hayvanların canı acımaz mı zannediyorlardı? Onlarında canı acırdı. Dudağımdan büyük bir hıçkırık koptu.  Kim bilir ne kadar acı çekmişti. İçimde acının ardında filizlenen nefreti hissediyordum. Bunu ona yapanların aynı şekilde boynunu gövdesinden ayırmak istiyordum.

Arkamda duran Ilgar'a baktım. Onun benden daha kötü durumda olacağını düşünmüştüm çünkü onlarla arasında büyük bir bağ vardı. Ama sadece yutkundu ve yanıma geldi. Omuzlarımdan tutarak, dizlerimin üstüne düşmüş bedenimi kaldırdı.

"Duru bu görüntüyü daha fazla görme, odana çık." Kafamı iki yana salladım.

"Ona bunu yapanları bulacağız." Dedim gözyaşlarım arasından.

"Bulacağız güzelim ama şimdi lütfen Mırmır'ı alıp odamıza çık." Bir daha hıçkırmamak için alt dudağımı ısırdım. Sarsılmıştı ama güçlü duruyordu. Eğildi ve kanların arasında, boynunu bükmüş acıyla oturan Mırmırı kucağına aldı. Mımır onun kolları arasına girdiğinde güvende olduğunu hissederek sokulmuştu Ilgar'a. Ilgar onun tüyleri arasına bir öpücük kondurdu ve bana uzattı. Mırmır'ın titreyen bedenini kucağıma aldım.

Onunla üst kata çıktım. Tüylerinin üstünde duran kanlar çok fazlaydı. Aşağıdaki görüntü aklıma geldikçe tekrar istemsizce ağlamaya başlıyordum. Ilgar'ın odasına girdim, banyoya girdim Mırmırı suyun altına soktum. Onu yıkarken, yıkanmaktan nefret eden Mırmır hiçbir huysuzluk yapmamıştı. O sırada onun yaralanıp yaralanmadığını kontrol ettim, yaralanmamıştı. Tüm kan Kontes'e aitti.

Gözyaşlarım arasında yıkadım onu ve aşağıda duyduğum acı çığlıkla Aleda'nın da geldiğini anlamıştım. Küçük havlulardan birini Mırmır'ın bedenine sardım. Güzelce bırakıp yatağa yatırdım. Ağlayış seslerini duyuyordum. Akan makyajım gözümü yakıyordu, başım ağrıyordu. Aşağı inmem gerekliydi ama o gücü kendimde bulamıyordum. O görüntüyü görmeye kalbim daha fazla dayanamazdı.

Bende inmedim, Mırmır'ın yanına uzandım. Gözyaşlarım yastığa akıyordu, Mımır'ın nemli tüylerine dokunurken dudaklarımdan bir hıçkırık kaçtı. Ardından devamı da geldi. Kim ne istemişti en masum canlılardan? Bu dünyada masum olan sınırlı şeyler vardı, yeni doğmuş bebekler ve bu küçük canlılar. Şüphesiz ki masum canları almak, hayatın kirlettiği canları almaktan daha zordu. Böyle bir dehşeti hangi cani yapabilirdi? Aklım almıyordu.

Aleda'nın haykırışlarını duyuyordum, hem bağırıyor hem de ağlıyordu. Acı ağlayışı içimi biraz daha yakarken yataktan doğruldum. Ayağa kalktım, odadan çıkarken aynada gördüğüm manzara beni ürküttü. Berbat görünüyordum, makyajım akmış ve saçlarım birbirine girmişti ancak beni ürküten bu değildi. Beni ürküten bu değildi, beni ürküten gözlerimde gördüğümdü.

Şuan gördüğüm kişi Duru değildi, Efsa'ydı. Efsa intikam istiyordu, o küçücük cana bunu yapanların tek tek derisini yüzmek istiyordu. Efsa tehlikeliydi, hırsızdı, katildi ve bu gece Efsa buradaydı. Odadan çıktım, aşağı indim. Yerdeki kana ve küçük dostumuzun ikiye ayrılmış bedenine baktım. Baktım ki unutmayayım, baktım ki intikam ateşim hiç dinmesin. Aleda yere çökmüş, ağlıyordu.

KİRALIK CEHENNEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin