0.4

1.3K 137 189
                                    

Yıl 2042.
Kaisoo reel yine. Evleniyorlar falan filan...
Sonra ortaya bir Jongsoo fırtlıyor.

Kardeş naptınız? Kyungsoo ve Jongin'i yiyip mi yaptınız bu 'Jongsoo' yu?

•••

Kural 128: Eğer biri senin yaptığın şeyi fark ediyorsa, sıvış.

Başkanın uzun konuşmasının ardından kendimi olabilecek en berbat yerde, tuvalette bulmuştum. Tabii ki de kaçmamıştım. Tanrı aşkına! Do Kyungsoo, asla ama asla kaçmazdı. Yalnızca... İlk günden işe adapte olmam ve normal bir avukatmış gibi alaka görmem beklenemezdi. Şu zamana kadar belli etmemiştim lakin, herkesin de dediği gibi bütün ülkede tanınan bir avukattım ben. İşin ucunda Kim Jongin'i öldürmek(?) gibi berbat bir şey olsa dahi, biraz ayrıcalık görmem yanlış olmazdı.

"Vay canına!"

Vay canına! Biliyorum. Bu tam bana söylenmesi gereken hayranlık dolu bir cümleydi. Kendi isteklerimin peşinden dört nala koştuğum sıralarda unutmuştum. Lakin altı kabinin ikincisinden gelen ses ile aynaya bakan yüzümü oraya doğru çevirdim. Kendimi buna hazır hissediyordum. Oldukça.

"Bay Do, bizim şirketimizin tuvaletinde; zavallı aynamıza gün yüzü gösteriyor."

Bunun biliniyor olması da ayrı bir güzeldi. En azından bir kişi; buranın zavallı olduğunu ve benim buraya fazla geldiğimi anlamıştı. Alayla ya da dalgayla olsa da durum böyleydi. Ve abartı olduğunu asla ama asla söylemeyecektim. Bunu duymak moralimi yerine getirmişti. Demiştim. Rekabete aç, öfkeye açık bir insandım ne de olsa...

"O halde anın keyfini çıkar."

Şimdilik keyfini çıkar. Çünkü sonrasında hiç mi hiç hoşuna gitmeyecek.

Solumda duran peçetelerden birkaç tane alıp, elimi kurularken aynadaki yansımama baktım. Eğer düşmanın, karşında seni yerle bir etmeye çalışıyorsa; dinlemeyecektin. Benim felsefem buydu. Bir kişiye verilebilecek en büyük ceza; onu dinlememekti. Fakat, o benim düşmanım mıydı? Bunun cevabını henüz bilmiyordum. Yine de içeride söylediği sözlerin hesabını alacağıma karar vermiştim çoktan. Kendini derin bir çukura atacağını biliyor olmasına rağmen, bana doğru ilerlemiş ve gizli bir düelloya davet etmişti.

Do Kyungsoo yok sayardı ama asla unutmazdı.

"Bana bak,"

Karşı çıkmadım. Aynadan onun yansımasına çevirdim bakışlarımı yavaşça. Dalgaya vuran sesi ve bana alayla bakan gözleri saniyelik bir değişimle farklılaştı. Havadaki elleri inerken, pembe saçlarının aksine oldukça ciddi bir hale büründü. O an bana emir vermekten memnuniyet duyduğunu anladım. Ama aldırmadım. Nedense öfkesinin boşa olmadığı fikri doluşmuştu zihnime. Durdurmadım ya benimle nasıl böyle konuşabildiğinin hesabını sormadım. Nasıl bir insan olduğumu bilirken, öfkesini kusmasına engel olmayacaktım. Vicdan azabından değil, ona ne gibi bir kötülük yaptığımı duymak için. Yalnızca merakımdan.

"Senden hiç hoşlanmıyorum."

Duymayı beklediğim şey tam da buydu.
Beni tanıyor.

Beni gerçekten tanıyor.

"Bana farklı bir şey söyle," Sağ dudağımın kenarı yukarı kıvrıldı. "Benden hiçbir meslektaşım hoşlanmaz."

Aftertaste // kaisooWo Geschichten leben. Entdecke jetzt