1.6

839 114 165
                                    

Aftertaste sıktı mı sizi?

•••

'Hayat tesadüflerden ibarettir' sözü külliyen atmacaydı.

Her gün aynı kısır döngüye ve benzer olaylara maruz kalmamak bile işten değilken, hayat nasıl tesadüflerden ibaretti? Mesela ben; her erken yattığımda uykusuz geceler geçirir, geç yattığımda sabah kalkmak bana eziyet gibi gelir, içkiyi az ya da çok olması fark etmeksizin her içtiğimde kendimi güne başlarken hep aynı mekanda bulurdum kendimi.

Yer.

Hayatımı çekilmez kılmak, benim tercihimdi. Bu yüzden geceleri içtikten sonra, kendimi soğuk zeminde bulmak benim için kötü değildi. Aksine, psikopatik şekilde buna alıştığım için, kendimi iyi bile hissediyordum.

Eğer tercihini yapmasaydın; işte, aynen böyle yerlerde sürünecektin.
Daha acınası ve daha mutsuz halde.

Sırası değildi.

Yüzümü alabildiğine buruşturdum. Sabah sabah kendime katlanamayacağım, diye düşündüm. Ellerim tüylü halıdan destek alarak kayarken, banyodan gelen konuşma sesini henüz algılamıştım. Jongin'in kiminle ve ne konuştuğuna kulak kabartmak için kendimi yarım kafamla beraber kalkmaya zorladığım an, olduğum yerde tökezledim. Başımın sağından sağından giren ağrı, dudaklarım arasından acımasız bir küfür kaçırmama neden olurken; kalkmaktan vazgeçtim. Doğrulduğum yere kendimi öylece geri bıraktım.

Düşüşümün sertliğini ayarlamadan bıraktığım yüzüm ile, bu sefer çok daha büyük ve çok daha acılı bir inlemeyle beraber küfür çıktı ağzımdan. Zamanı ve yaptığım şeyi geri almak imkansızdı. Kaşlarımı çatarak, kuruyan dudaklarımı yaladım ve burada yokmuş gibi davranma kararı aldım kendimce. Çünkü Jongin'e bir kere alarm vermiştim artık. Yine de sabah sabah onun o seksi yüzünü görmek, isteyeceğim şey değildi. Büyük ihtimalle ona baktıkça, mor hali aklıma gelen sağ tarafı şişmiş yüzüme lanetler okuyacaktım. Gözlerimi kapattım ve banyo kapısının sesi ile kollarımı iki yana açtım.

"Uyanmışsın," Yarı yarıya açtığım gözlerimle ayaklarına bakarken, bana gelmiyor olmasına şükrettim. Dün yüzümün görünüşünü her ne kadar umursamamış olsam da; bugün için de aynı şeyi yapabileceğimi sanmıyordum. "Günaydın."

"Gündüzlerin ağzını kırayım."

Bir şey söylemedi lakin söylediğim şeye yarı keyifli bir halde güldüğünü işittim. Başımı çevirip, sol yüzümün üzerine yatmayı yeni aklıma getirmişken; hafifçe yeniden inledim. Tanrı bilir, bu hareketim bana ne kadar büyük bir şişliğe patlamıştı. Bok halime bir gün daha ekleyerek; kendimi berbat etmeye üst düzey çaba gösteriyordum herhalde... Başka açıklaması yoktu bunun. Boğuk sesimle aklımdaki şeyi umursamazca sordum.

"Kiminle konuşuyordun?"

Sorduğum şey dünyanın en zor sorusu değildi elbette. Lakin Jongin'in adımları duraksayıp, nefesinin sesi kulaklarıma ulaşmayı bırakırken; bunu düşünmek pek de garip gelmiyordu. Sanki bir anda ortadan kaybolmuş gibi odanın içindeki hareketlerinin sesi kesildi.

Tısladım.

Cevapsız bırakılıyor olmak bir yana, beni aldırmıyor olmasına tahammül edemiyordum. Edemiyordum çünkü normalde böyle biri değildi. Ağzı en az benim kadar iyi laf üreten Avukat Kim Jongin, eğer dudaklarını aralar ve bana akla mantığa uyan cevaplar verirse, hayatı sona erecekmiş gibi davranıyordu. Bir ihtimal, beni gerçekten de kâle almıyordu. İnkâr etmeyeceğim. Hoş sohbet bir insan değildim. Havadan sudan konuşulacak kadar egosunu, arka plana itebilen bir insan ise hiç değildim. Ama neden beni de ilgilendiren şeylere cevap vermiyordu?

Aftertaste // kaisooWhere stories live. Discover now