0.8

935 121 164
                                    

•••

"Arabana çarptım."

Sıradan bir günün, sıradan bir öğle arasında bulunduğumu düşünüyordum tam bu ana kadar. Midem hiçbir şey almayacak kadar kaynıyor, kafam ise suyun üstüne bırakılmış gibi bir o yana, bir bu yana sallanıyordu. Lakin yine de bir şeyler yemem konusunda kendimi ikna etmiş ve yemekhaneye inmiştim. Bu benim için beklenmedikti. Birçok insanın bulunduğu alanda, şık olmayan bir yerde yemek yemek yani... Fakat bunu garipseyemeyecek kadar durgun hissediyordum kendimi. Bu yüzden önümdeki plastik tepsiyi önemsemedim.

Tıpkı gece ikideki kahkahamdan sonra hiçbir şeyi önemsemediğim gibi.

"Öylesine yamuk park etmişsin ki, çarpmam kaçınılmazdı."

Elimdeki kaşığı tepsinin üstüne koyarak, dirseklerimi masaya yasladım.

"Chunyol'du, değil mi?" Ondan bir cevap almak adına sormadığımdan, konuşmama aynı şekilde devam ettim. "Önemli değil, bu yüzden gidebilirsin."

Tartışmaya her daim hazır olan bir insan olsam da, bugün bunu yapmayacaktım. Evet şaşırtıcıydı, ama durum buydu. Gözlerimi ağırca ona çevirip, kirpiklerimin altından tepkisizce yüzüne baktım. Ne yapmaya çalıştığına... Bunu az çok biliyordum aslında ama, onun üzerine yüklediğim bu yüklü nefreti gözlerinden daha fazla okumak istemiştim.

Bir insanı ne kadar acımasız bir adama dönüştürebileceğime, kendi gözlerimle şahit olmak istemiştim.

"Arabalarına kendinden daha çok değer verdiğini sanıyordum." Tasdiklemiyormuş gibi iki defa dilini şaklattı. "Ama şimdi düşününce böyle olması doğal geliyor. Arabaların hepsi senin kişiliğinden kat ve kat daha pahalı ne de olsa... Dünyada her şey senin insanlığından daha pahalı."

"Anlıyorum." dedim başımı aşağı yukarı sallayıp.

Kenara koyduğum kaşığımı yeniden elime alıp, çorbanın içine daldırdım. Yemeyecektim. Bunun farkındaydım. Tek yapmaya çalıştığım zihnimi yediğime dair kandırmak ve bir süre daha boş mideyle gezmekti. Doyduğumda beynimin daha çok çalışacağının ve kafamın içindeki sesin susmayacağından emindim çünkü. Bir de karşımdaki pembe saçlı adamı dinlemek istediğimi sanmıyordum. Aslına bakarsak sadece onu değil, kendimi dahi dinlemek istemiyordum.

"Zararını karşılayacağım."

"Gerek yok," diyerek karşılık verdim anında. "Öfkene yenik düşüp, arabama çarptığını tahmin ettiğimden sana istersen yakma izni dahi veriyorum. Git sinirini çıkar."

Zararımı karşılamaya meraklı olmadığını anlamak için, dahi olmaya lüzum yoktu. Benimle kendi çapında küçük bir oyun oynayıp, dalga geçiyordu. Ve bu konuşmanın sonunda her ne olacaksa eğlenecek gibi bir hali vardı. Yüzüne attığım birkaç saniyelik bakışta, bunu anlayabilmiştim. Buraya geleceği zaman, benimle konuşacağı her şeyi bir plana dizip gelmiş gibi hareket ediyordu çünkü. Bu yüzden arabamı mahvetmesine kızmadım.

Benimle savaşmak için çaba gösteriyor. İşte bu yüzden, ona biraz müsamaha göstereceğim.

Alayla güldü. Öyle ki gülüşü her saniye daha büyüyüp, kahkalara dönüştü ve yemekhanedeki herkesin bize dönmesine neden oldu. Onu uyarmadım. Ağzımı açıp, karşımda böyle bir harekette bulunamayacağına dair tehdit etmedim. Susup öylece bakışlarımı ona dahi çevirmeden, çorbamdan birkaç kaşık alıp içtim. Bugün her şey için, herkese izin verecektim.

Aftertaste // kaisooWhere stories live. Discover now