2.6

653 51 52
                                    

•••

Hiçbir zaman sevilen biri olmamıştım.

Bazı insanlar dünyanın en berbat şeyiymişim gibi bana dokunmaktan çekinir, bazıları ise yanımdan birkaç aşağılayıcı bakış attıktan sonra geçip giderdi. Olan bitenler sırasında duvar kenarında otururken; kulaklarımla söylenenleri dinler, kısık gözlerimle bana bakanları izlerdim. Çoğu zaman sorgulardım kendimi. Neden ben de sadece onlar gibi değilim?

Sabahlara kadar ağlardım hatta bazen. On yaşındaki Kyungsoo yüreğine ağır gelen acılar yüzünden sabaha kadar yastığını dişleyerek ağlar; her söyleneni kafasında bin defa çevirirdi. Canı fazlasıyla yanardı çünkü... Sevilmek istiyordum. Saçım okşansın istiyordum, birileri beni merak etsin istiyordum. Tıpkı diğer insanlara davranıldığı gibi... Lakin hiçbiri gerçekleşmemişti. Her geçen gün biraz daha ötelenmiş; söylenen acımasız sözlerin ve iğneleyeci bakışların sayısı artmıştı. Durmaksızın.

Ve sonra olan olmuştu.

Do Kyungsoo denen on yaşındaki küçük çocuğun adı, canavara çıkmıştı.

Çabalamıştım. Kulağıma işleyen o iğrenç sözleri bir bir silmeye, öyle biri olmadığıma kendimi inandırmaya çalışmıştım. Gece olup tüm kötü sözler, zorba davranışlar son bulduğunda köşeye çekildiğimde kendime tekrarlamıştım. 'Onların söylediği gibi biri değilim.' demiştim. Kendimi ikna etmeye ihtiyacım vardı. Kendimi koruyabilmem için kendime inanmam lazımdı. Lakin bunlar yalnızca ertesi sabaha kadar sürüyordu. Geceden sabaha hüküm süren masumluğum, umudum ve inancım sabaha eklenen sözlerle son buluyordu. Sonunda ise kendimi onlara inanırken bulmuştum. Bir canavardım. Kabullendim.

Ne zaman kaçtın ki? diye sordu. Ne zaman inkâr ettin?

Bundandı şimdi senenin ilk karı gökyüzünden usul usul yağıp yere düşerken evde olmamam. Bundandı şimdi yer yer beyazlarla kaplanmış toprakta bir başıma, üstümde hiçbir şey olmadan buz gibi havada incecik bir kazakla dışarıda oturmam. İliklerime kadar korku doluydum. İliklerime kadar geçmişin kirine pasına batmıştım. İliklerime kadar acı çekiyordum. İliklerime kadar acınası hissediyordum. Ama üşümüyordum. Üşümek yoktu. Yalnızca korku vardı. Bundandı kollarımı dizlerime dolayıp bir ileri bir geri sallanmam...

Yok oluyordum. On dokuz sene boyunca kurmaya çalıştığım o profil zihnimi usul usul terk ederken hiçbir şey yapamadım. Benliğimi kaybettim. Ayakta kalmamı sağlayan tek sebebim ellerimin arasından kayıp giderken hiçbir şey yapamadım. Tırnaklarımla kazıyarak, gerçekleri reddererek oluşturduğum o zorlu Do Kyungsoo profili beni terk ederken elimden hiçbir şey gelmedi. Düşmanı gelmişti çünkü. O acımasız, yapmadığını bırakmayan, bir gram vicdanı olmayan Do Kyungsoo'nun tek düşmanı korkularıydı. Ve o korkular kapıya dayanmıştı.

Bu gün.

Dudaklarımın titremesi soğuktan değildi mesela. Sallanıp durmam çaresizce ısınmak için değildi. Arada bir morarmaya yüz tutmuş ellerimi kulaklarıma atıp sertçe çekiştirmem duyduklarım yüzündendi. Yirmi dakika önce ahizenin ardında yükselen ses yüzündendi her şey. Duyduklarımı silmek, on yaşındaki korku dolu Kyungsoo'yu susturmak imkansızdı. Can çekişiyordu. Bağırıyordu. Arada bir onun sessiz çığlıkları, soğuk yüzünden hissizleşmiş dudaklarımın arasından fısıltıyla kaçıyordu. Ama çok fazla değil. Acısını yansıtabilecek kadar ise hiç değil.

Her ayın sekizi, gecenin ikisi.

Bugün o gündü.

Bugün o ardı arkası kesilmeyen telefonun son kez çalışıydı.

Aftertaste // kaisooWhere stories live. Discover now