0.5

1K 136 105
                                    

•••

"Sen gerçekten delirmişsin."

Belki de kendimi onun yanında bulmamın sebebi; benim nasıl biri olduğumu direkt yüzüme vurmasıydı. Yalan söylemiyordu, lafı dolaştırmıyordu... Ve bu hoşuma gidiyordu. Gerçekleri saydam bir şekilde, bir başkasından duymak içeriği kötü olsa dahi kendimi iyi hissettiriyordu. Manasız olduğunu kabul ediyordum bu durumun. Ama çıkarı olmayan insanlardan normal cümleler işitmek, güzeldi.

Gözlerimi onun yeni yeni oturmuş erkeksi yüzünde gezdirdim. On sene önce içimde bulunan dürüst gence öylesine benziyordu ki, şaşıp kalıyordum. Bana benziyordu biraz. Eskiden olduğum kişiye. Yalnızca benden çok daha düşünceliydi, ayırt etme kabiliyeti de benden bin kat daha fazlaydı.

"Bunu duymaya ihtiyacım vardı." dedim bardağımın dibinde kalan içkimi boğazımdan aşağıya göndermeden önce. Alkolün yoğunluğu başımın dönmesine neden olurken, sarhoş olacağımın sinyallerini almaya başlamıştım. Midem kaynıyordu. Lakin yine de, elime geçen fıstıkların hepsini bitirip; beş, altı bardak devirecek kadar dinç hissediyordum kendimi.

Ya da hala kendimi tükettiğimin farkında değildim.

''Benimle dalga geçiyorsun,'' Sesi alaylı ya da beni suçlu hissettirecek şekilde değildi. Anlamlandırmaya çalışıyordu. Ama onunla dalga geçmediğimin farkındaydı. Tamamen. Karşılaştığı şey, onu şaşırtmış olmalıydı. Bunu doğal karşılıyordum. Dünya üzerinde benim gibi bir insan yoktu çünkü. "Bunu duymaya neden ihtiyacın olsun ki?"

"Bir deliye, bazen deli olduğunu hatırlatmak gerekir."

"Niye? Deli olduğunu bir başkasından duyup, biraz daha delirsin diye mi? Sen de bu sınıfa dahilsin o halde? Ve kabul ediyorsun?"

"Ne zaman inkâr ettiğim görülmüş ki?"

"Delisin," diye yineledi başını iki yana sallayarak. "Sarhoşken, ayık olduğundan daha mantıklı konuşan akıl almaz bir deli..."

Dediklerine itiraz etmedim. Akıl almaz olduğum yüzde yüz doğruydu. Onunla bakıştık. Elimdeki içki şişesine bakarak, uzanmaya yeltendi. Ona ters bakışlarımı göndererek, masaya boylu boyunca uzattığım kolumun üzerine başımı bıraktım. Bu onu durdurmaya yetmişti. Kaşlarımı çatarak, dudaklarımı büzdüm. Sarhoş olmak istiyordum, başımın ağrımasını değil. Her şeyi unutmak istiyordum, ama kendimi değil. İsteklerim ve gerçekleşen şeylerin arasında dağlar kadar fark vardı. Farkındaydım. Çünkü her daim zoru istiyordum.

Zorluğu kaldıramayacağımı bilmeme rağmen, her zaman yapılması daha imkansız gözüken şeyi seçiyorum.

"Böyle biri olmadığını biliyorum."

Sabahın beşiydi.

Birkaç saat sonra işe gitmem gerekiyordu. Lakin bunun öncesinde duş almam, kahvaltı yapmam, ruh halime uygun kaliteli kıyafetler seçmem ve daha nicesi... Birkaç saate sığamayacak kadar yapmam gereken faaliyet vardı. Lakin umursamadım. Her zaman yaptığım gibi hayatın bana yön vermesine değil de, hayata yön vermekte karar kıldım. İşe zamanında hazırlanmak zorunda değildim. Birkaç saatten zarar gelmezdi. Ben yokum diye şirket batmayacaktı. Ki zaten daha ne kadar batabilirdi, orası da muammaydı. Viski şişesini önüme çekerek, buzları erimiş olan bardağımın üzerine yarısından biraz daha az içki doldurdum.

En başta ona bir cevap vermemeyi düşündüm. Bu Do Kyungsoo'ya göre oldukça normal bir davranıştı. Yani bir başkasının söylediğini duyup da duymamazlıktan gelme... Yine de şaşılacak bir ilki gerçekleştirip, ona en doğru şeyleri söylemeye çabaladım. Dudaklarımı yaladım. Birkaç defa. Ardından yerimde doğrularak, karışmış olduğunu tahmin ettiğim saçlarımı parmaklarımla dağıttım. Ve dudağımı bir kez daha yaladım. Uzun süredir yalan üstüne yalan yüklenince, doğruları dile getirmek bir süre sonra zorlaşıyordu.

Aftertaste // kaisooWhere stories live. Discover now