0.6

935 134 110
                                    

•••

"Boşanmak istiyorum."

Önüme koyulmuş, pembe kapaklı dosyayı açmak istemiyordum. Kim isterdi ki? Parmaklarım birbirine kenetli şekilde masanın üstünde, gözlerim ise karşımda oturan kadındaydı. Bakıyordum. Görüyordum. Algı konusunda ise durumum yarı yarıyaydı. Gerçi bakışlarımın bir yere odaklanabildiğinden de emin değildim. Göz kapaklarım titriyor ve kendimi ayakta kalmam için zorlamam gerekiyordu. Yorgundum. Sebebini tahmin etmesi ise zor değildi. Dün gece bir şişe kaliteli kırmızı şarabı koltuğumda içmeye başlamış, sarhoş olmuş ve sabah kendimi yeniden parkelerin üzerinde bulmuştum.

Do Kyungsoo'nun mükemmel hayatının, mükemmel döngüsü...

"Boşanma gerekçenizi okudum."

Jongin benim aksime oldukça dinç bir halde, resmiyetle karşısındaki kadınla konuşuyordu. Ben ise onu izliyordum. Eh, dedim. Onun senin gibi içkiye bağlı, yalnız bir yaşamı yok ne de olsa. Elbette dinç olacak. Yaklaşık beş dakikadır böyleydik. O konuşurken ağzını aralıyor, ben ise belli belirsiz o iki dolgun dudağın hareketlerini takip ediyordum. Soğuktu. Lakin karşısındakinin korkup kaçması ya da onu itici bulmalarına neden olacak bir soğukluk değil.

Bakışları, kendini her şeyiyle önündeki dosyaya verdiğini apaçık belli ediyordu. Şu üç günde anladığım da kadarıyla, resmiyeti seviyordu. İşini de sevdiği ve layıkıyla yerine getirdiği gibi...

Senin ne kadar da tersin... Aslına bakarsan, dünyadaki tüm insanlar senin tersin.
Sana benzeyen birini bulmak, samanlıkta iğne aramak gibi bir şey.

"Gönderdiğiniz mesajların ve fotoğrafların çıktısı da elimde. Eşinizin yüzü gayet açık, tanık beyanları ve çocuklarınızın da ifadeleri doğrultusunda; söylediğiniz şeyler doğru."

Masanın üstüne düzenlice, tarihine göre dizmiş olduğu kağıtları ve fotoğrafları koydu. Anlattığı şeye göre parmaklarını o dosyanın üzerine koyuyor, anlatıp anlatamadığını anlamak adına göz teması kuruyor ve karşısında bir çocuk varmış gibi güzelce anlatıyordu. Üslubu ise karşısındaki kişinin yaşına uygundu.

Bunu nasıl yapıyordu, anlamamıştım. Çünkü ben karşımdakinin yaşına bakmaksızın konuşurdum. Evet, siz ve sen'in ayrımını yapabiliyordum ama bir süre sonra siz, sen oluyordu. Çıkmaz sokak gibi öylece tıkanıveriyordum. Dilim uzundu, iyi laf yapıyordu ama hitap etme konusunda ise aynı beceriye kesinlikle sahip değildi. Evet, bunu söylerken egomu kısa bir süreliğine kenara bırakıvermiştim. Arada sırada doğruları da konuşabiliyordum.

Yalanlardan daha çok doğruları söyleyebilmek, ne zaman marifet oldu?

"Ama bu kanıtların hepsi, zaman aşımına uğramış." dedi Jongin ve önündeki bardağına uzanıp, bir yudum aldı.

Öylece kalakaldım. Uykumun üstüne, garip bir duygu çöktü bu sefer de.

Sıradan bir görüntüydü. Gün içinde bir insanın en az on defa yaptığı bir hareketti. Ama ben, benim gözlerim... Onlar, sanki dünyanın en güzel şeyiymiş gibi her saniyeyi, küçük saliselere bölerek izlemişti. Şikayetçi değildim. Beynim daha yirmi saniye geçmeden, hareketi beş defa gözümde canlandırmamı sağlamıştı. O adem elmasının yavaşça inip kalkması, yudumunun ardından hızlıca ama ateşlice dudaklarını yalaması...

Sabah beşte sekreterime beni arattırıp, acilen işe gelmemi isteyen gaddar adam bu olamazdı. Yok yani. Arada hiç mantıklı bir yan bulamıyordum.

Aftertaste // kaisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin