1.5

887 114 119
                                    

•••

Dünyanın en aldırmaz insanı olabilme potansiyeline sahiptim.

Gözümün önündeki şeye aldırmayacak kendimi odaklamış olabilir, istediğim şeyi elde etmek için varımı yoğumu ortaya fırlatabilir, başkalarının incinmesini umursamayacak kadar gözüm dönebilirdi. Eğer bir yerde benim adım geçiyorsa; tüm bu felaketlerin olası bir şekilde meydana gelmesi mümkündü. Şaşılacak şey değildi. Do Kyungsoo istediği şeyi elde ederdi. Acımadan. Ve en hızlı şekilde. Büyük ihtimalle çevresindeki her insan da bu yüzden ondan kaçıyordu. Benden gelecek herhangi bir zarara uğramamak adına kaçıveriyorlardı işte.

Tamam.

Bunu yapmaları gerçekten hayatları boyunca yapmış olacakları en mantıklı şey olabilirdi. Elimin değdiği her şeyi, kendi isteğimle saniyesinde yok edebilmek gibi bir yeteneğe sahiptim. Yıkıcı olmak, bir yerde hoşuma gidiyordu.

Daha ne kadar böyle kendini kandırıp, beynini yıkamaya çalışacaksın bilemiyorum.
Bana kalırsa, bu halinle daha fazla yaşamayacaksın zaten.

Hayat acımasızdı, bunu herkes bilirdi.

Yapman gereken, hayatın yaptığı hamlelere karşı kartını göstermekti. Onun gibi hilelere başvurmak, hareketlerini takip etmek, beyaz yalanlar söylemek bu oyunun vazgeçilmez bir parçasıydı. Her şeyin farkında olan, en azından bir şeyleri kavrayan insanlar bunun böyle olduğunu bilirdi. Dünya böyle işliyordu. Ne kadar mantıklı ve akılcı olursan uzun süre ayakta kalıp direnebiliyordun.

Onca tilkinin içindeki kuzu olmak basit değildi. Bu yüzden ben de uzun süre önce tilki olmaya karar vermiştim. Zor değildi. İçinde bulunduğum durum beni gözü dönmüş bir adama çevirmişti. Belki de başkaları beni her zaman öyle gördüğü içindi bu çabuk kabullenişim ve değişime uğrayışım.

Öyleydi.

Yine de tüm olanların şu anki zaman dilimi için hiçbir önemi yok, dedim kendime. Olan olmuş, tren çoktan gitmiş, masum düşünceler ise akıntıya kapılıp birer birer gözden kaybolmuştu. Gelmeyecek bir şeyi beklemek işten değildi. Zaten bunu isteyen kimdi ki? Hayatından memnun olan, para içinde yüzmeyi seven, gününü gün eden ve her bir gününü boşa geçiren ben mi? Düüüt! Kesinlikle değildi. On dokuz yıl öncesindeki hatıralarımı hatırlamak istemeyecek kadar iyiydim bugün. On yıl öncesindeki değişimimi sorgulamayacak kadar da boş vermiş. Kimin umrundaydı?

Neden bunları düşünüyorsun şimdi durduk yere?, diye sordum kendime. Neden sadece bulunduğun zamanın yaşamıyorsun ve geçmişe bağlı kalıyorsun hâlâ? Aslına bakarsak cevabını bulmak ve cevaplamak oldukça basitti.

Çünkü, sevmeyi ya da sevilmeyi; mutlu etmeyi ya da edilmeyi hak eden biri değilsin.
Sen her şeyi yok edensin.
Şimdi gelmiş, mutlu olmayı mı diliyorsun?
Bir dokunuşla?

Dilemiyordum.

Kendimi ileriye atsam, üzerine düşebileceğim Jongin'e öylece baktım. Aklımdan geçenleri anlamasını istedim bir anlığına. Düşündüklerimi düşünüp, bir öpücüğün dahi benim için ne kadar zor olduğunu anlamasını diledim. Hayatı boş beleş yaşayan Do Kyungsoo için bile bazı şeyler zordu. Gülünecek şeydi. Benim gibi dengesiz ve düşüncesiz bir adamın; yapacağı şeyi iki kere düşünmesi işten dahi değildi.

Aftertaste // kaisooWhere stories live. Discover now