1.4

913 117 166
                                    

•••

Rüzgarın sesi ne zamandan beri bu kadar kulak tırmalayıcıydı?

Rüzgar, bedenime her bir hançeri öncekinden daha da derine isabet ettirirken; karşımda duran araba ve arkasından ilerleyen diğerleri de uçsuz bucaksız otobanda gözden kaybolup; seslerini yitirdi. Oldukça kısa bir sürede gerçekleşen olaylar döngüsüne şahit olmamıştım bile neredeyse. Dakikalar önce ayakta beklediğim yerde, kollarım bedenimin iki yanından sarkarak bekliyordum. Çevremdeki görüntüler ve kulağıma ulaşan sesler bir bir silikleşiyordu lakin bedenim kendini ön sahneye atıyordu bu sefer.

Her şey aynı, Kyungsoo.
Değişen etrafın değil.
Sensin.

Atılan yumruğun sızısı, yüzümün sağ tarafını berbat hale getirmişti. Dudaklarımın üstüne kasıtlı olarak vurulmuş darbe, ağır ağır tüm yüzümü ele geçiriyordu. Elimi uzatıp, sadece parmağımı dokunduracak olsam bile acıdan duramayacak gibi hissediyordum. Kaslarım zorlanmış, gözümün altı şimdiden hafifçe şişmişti. Kaldıramayacağım kadar acı verici değildi ama mantıklı düşünebilmemi engellemediğinden emin değildim. Acı tüm zihnimi itiraf etmek istemesem de ele geçirmişti. Adım attım. Gideceğim bir yer yoktu. Yine de ilerledim. Sanki olan biten her şeyi silebilecekmiş gibi kendimi tamamen gitmeye odakladım.

Neden bir şey yapmadın?
Kyungsoo... Neden onlara bir karşılık veremedin?

Elim kolum bağlıydı, diyerek kendime yalan söyledim. Altında ezildiğim benliğimi, başka türlü ikna edemeyeceğimin farkındaydım çünkü. Her türlü tehditi savurup, ardından lafının arkasında daima duran Kyungsoo bugün ona yumruk atılırken hiçbir şey yapamamıştı. Kontrolü karşısındakiler almıştı. Ama ağzı? Ama dili? Ama dudakları? Onlar da gerçekten bir cevap veremeyecek kadar hissizleşmiş miydi sahiden? Kollarını birkaç kez hareket ettirip, onu tutan üç kuruşluk iki tane adamdan kurtulamamış mıydı?

...yoksa kurtulmak istemedin mi?

Milim milim hareket ettiğim halde, neden böylesine vuruyordu bedenime? Bugün ayrı bir soğuktu sanki. Dün gece tişörtle soğuğa meydan okuyan sanki ben değilmişim gibi titremeye başladım. Çok fazla değildi. Ama kaslarıma etki eden her bir küçük hareket gözlerimi acıtıyordu. Tanrı aşkına! Alt tarafı bir yumruktu.

Sorun yumruğun büyüklüğü değil.
Sorun, senin o yumruğa ne gibi bir anlam yüklediğin...
Kendinden bunu da gizleyemezsin, Kyungsoo.

Yürüdüm.

Boş otobanın ortasında üstünü yer yer kan olmuş ince beyaz tişörtüm ve diz vermeye başlamış olan siyah eşofmanımla; sonunu dahi kestiremediğim otobanda öylece yürümeye başladım. Aklımda nereye ya da nasıl gideceğim yoktu. Ama tek istediğim evime dönüp, şu lanet iki günü hayatımdan tamamen silip atmaktı. Yapabilecek miydim? Hayatımdan iki günü silmek, birilerine oturduğum yerden kötü şeylerden yapmaktan basit miydi ki?

Öyle olmalı.

Benim gibi herkesi kölesi yapan bir insan için, kendi hayatına etki etmek daha basitti. Demek istediğim; beynime ve duygularıma hükmedebilirdim. Diğerleri gibi istemediğim bir şeyin etkisi altına girmek zorunda değildim. Onlar gerizekalıydı. Kendilerini dahi en iyisine hazırlayamayan, kötü şeyleri zihinlerinden atamayan gereksizlerdi. İnsanlar, işlevsizdi. Evet, tamamen böylelerdi. Kendilerini dahi kandıramıyorlarsa, bu acımasız dünyada nasıl ayakta kalacaklardı?

"Kyungsoo!"

Arabanın kapısının açıldığını duydum. Bekledim lakin ardından bir çarpılma sesi gelmedi. Birkaç saniye sonra ise ayakkabının tabanının zemine değip, çıkardığı ses kulaklarımı tırmalıyordu. Bu yüzden elimden gelenin en iyisini yaparak adımlarımı hızlandırdım. Onu duyma, dedi zihnim. Onu yok et. Sesini duymamazlıktan gel ya da tamamen işitme. Denedim. İşaret parmağımı birkaç kez kulağımın üstüne atarak sıvazladım. Bununla beraber adımlarımı bir saniye dahi yavaşlatmadan, daha da hızlandım. Gövdeme işleyen öldürücü soğuk umrumda değildi. İki dudağımın arasından sıyrılıp, buharlaşarak havaya karışan nefesim ise belirip öylece kayboluyor ve kendimi gitmek için daha da motive etmemi sağlıyordu.

Aftertaste // kaisooМесто, где живут истории. Откройте их для себя