▲ Prince Jinhetit ▲

2.9K 325 523
                                    

Bölüme başlamadan önce küçük bir bilgi: mitolojideki tanrılarla ilgili tanım kutucukları yapacağım ve bunlar şu şekilde 'MM' (Mısır Mitolojisinde) ve 'YM' (Yunan Mitolojisinde) şeklinde olacak. İyi okumalar~

***

«Prens Jinhetit»

Mısır ▲

"Ne... Ne demek bebek ölü doğdu?"

Firavun'un elleri ve çenesi titriyordu. Göz altları torba torba olmuş, bakışları buz gibi donuklaşmıştı.

"Maalesef, Yüce Horus'un Torunu. Prensi kaybettik." dedi baş yardımcı Mensah başını öne eğerek.

[MM: Horus Gök tanrısı ve firavunların atasıdır]

Firavun Amenhotep bacaklarının kendisini daha fazla ayakta tutamayacağını hissederek titreyen ellerini tahtının kollarına dayadı ve yavaşça tahta oturdu. Biricik oğlunu, ülkeyi emanet edeceği varisini kaybetmişti.

"Yüce Tavaret, neden... Neden eşime yardımcı olmadın? Bu bir ceza mı? Ne günah işledim de çocuğumu kaybettim?"

[MM: Tavaret, Hamile kadınlara göz kulak olan Mısır Tanrıçası]

"Bu savaş, efendim..." dedi Mensah mutsuz bir sesle. "Savaş hepimizi mahvediyor. Bizi içten içe tüketiyor... Artık bir son bulmalı. Pek çok masum insan can veriyor. Kutsal ırmağın suyu kan akıyor, bu devam ettiği sürece tanrılar bizi asla affetmeyecek."

Firavun birkaç dakika boyunca yere bakarak düşündü. "Haklısın. Biz doğmadan evvel başlayan bu savaşı halen daha sürdürmek akıl işi değildi. Bizler hata ettik ve tanrılar, ölen masum insanların acısını bizden en acı şekilde alıyor. Çocuğum... Sevgili oğlum, bir günaha kurban gitti. Şimdi ne yapacağım ben, Mensah? 50 yıllık hayatımda hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim. Bir oğlum var fakat o şimarık bir şekilde büyüdü; yediği önünde yemediği arkasında, herkesten ilgi görerek, savaş nedir, disiplin nedir bilmeden... İlk çocuğum olduğu için tecrübesiz bir şekilde büyüttüm onu. Olması gerekenden fazla ilgi gösterdim. Şimdi 25 yaşında olmasına karşın tembel, savaş umrunda bile değil. Tek düşüncesi eğlence, kadın ve şarap. Bu durumda varisim olup tahta geçebilme olanağı yok. O; bu ülkeyi yönetebilecek güce, bilgiye ve disipline sahip değil. Onu bu şekilde büyütmüş olmak benim hatam. Artık yaşlandım ve yeni bir çocuk sahibi de olamam."

Mensah cevap vermedi ve üzgünce ellerini önünde birleştirip, yere baktı. Bir dakika sonra, taht odasının kapısından içeriye bir nöbetçi girdi.

"Yüce Firavun, Rahip Ramsis huzurunuza çıkmak için izin istiyor."

Firavun kısa bir baş sallayışıyla nöbetçiyi onayladı, ardından nöbetçi geri döndü ve kapılar tekrar açıldıktan sonra rahip elinde üzeri beyaz bir örtüyle kapatılmış büyük bir sepetle birlikte içeriye girdi.

"Ne söyleyeceksin rahip?" dedi Firavun gözlerini kapatıp baş ağrısını dindirmek için sıkıntıyla alnını ovalayarak.

"Bebeğinizin ölü doğması ihtimaline karşı hazırlıklıydım efendim."

Firavun kan çanağına dönmüş gözlerini açarak ona baktı. "Ne demek bu?"

Rahip, firavun tahtının altındaki 15 altın kaplı merdiven basamağından en alttakine elindeki büyük sepeti koydu ve üzerini açtı. Sepetin içerisinde beyaz örtülere sarılmış masumca uyuyan bir bebek duruyordu.

"Bu bebeği 1 hafta evvel savaş alanının çok ötesinde, kutsal ırmakta buldum. İlk başta ailesini aramayı düşündüm fakat, sonra aklıma sizin bebeğinizin ölü doğabileceği ihtimali geldi." dedi rahip sıkıntılı bir şekilde. "Biliyorsunuz ki son bir yılda ölü doğan sayısı çok arttı. Bu, savaşın getirisi korkunç bir felaket. Bu bebekse, Efendim, sizin ve bizim tek umudumuz. En azından ben öyle düşünüyorum."

• Gods, Wars and Hearts Π BTS •Where stories live. Discover now