▲ Approaching Storm Ψ

873 135 512
                                    


«Yaklaşan Fırtına»

▲ Mısır ▲

"Her şeyi anlat, Mensah." dedi Jinhetit yatağın kenarındaki sandalyeye oturarak. "Baştan sona. Hakkımdaki tüm gerçekleri bilmek istiyorum. Ben yalnızca başkasının yerine getirilmiş bir taht kuklası mıydım?"

Son zamanlarda yatağına mahkum olan yaşlı adam hüzünlü gözlerle ona baktı.

"Elbette öyle değil... Rahip Ramsis, sizi kutsal ırmakta bir sepetin içinde buldu." dedi Mensah derin bir soluk alıp vererek. Odadaki meşale ateşi etrafı kızıl bir renge büründürmüştü. "Bileğinizde yeşil bir kurdele vardı. Bu da Yunanlı bir çocuk olduğunuzun göstergesiydi. O yıl doğan pek çok çocuk gibi prens hazretleri de ölü doğmuştu. Başka çaresi kalmadığını düşünen Firavunumuz, sizi evlat edinmeye ve bu ülkenin varisi yapmaya karar verdi. Bu konuda hepimiz endişeliydik fakat, hiçbirimiz bu karardan pişmanlık duymadık. Zira Mısır'ın gördüğü en iyi liderlerden biri oldunuz. Onun kanından olmasanız bile, Firavun Amenhotep sizi öz oğlu gibi sevdi, size Jinhetit adını koydu ve sizi gerçek bir lider gibi yetiştirdi. Ölen prensin acısını içten içe yaşamaya devam etse de, sırf Mısır'ın varisi olduğunuzdan değil, sizi siz olduğunuz için sevdi."

Jinhetit kollarını göğsünde birleştirmiş, durgun gözlerle yere bakıyordu. "Neden bana söylemedi?"

"Söylemek istedi, defalarca kez de söylemeye çalıştı... Ancak yüzünüze bakıp da 'ben senin asıl baban değilim' demeye cesaret edemedi. İşte sizi bu kadar çok seviyordu. Şu an bile gözlerinize baktığımda, onun bakışlarını izliyor gibiyim."

"Ya annem ve ağabeyim?" dedi Jinhetit gözlerini Mensah'a çevirerek.

"İkisi de hâlâ gerçeği bilmiyor. Anneniz sizi öz evladı sanıyor. Ağabeyiniz de öz kardeşi... Kralımız Amenhotep, annenizin bu acıyı kaldıramayacağını düşündüğünden öz oğlunun öldüğünü ona söyleyemedi."

Jinhetit titrek bir nefes alıp verdi. "Meğerse Hepimiz bir yalanın içinde yaşamışız... Meğer ben Tavaret'in Hediyesi değilmişim. Hiç olmamışım..."

"Ailenizin, bilhassa babanızın size olan sevgisi asla yalan değildi, Firavun Hazretleri. Nasıl olduğunu anlayamasam da, Tanrılar dahi sizi aralarına kabul etti. Bu da sizin liderliğinizin muazzamlığının göstergesi."

"Çünkü ben... Yunanlı değilim, Mensah. Yarı Yunanlı, yarı Mısırlıyım."

Mensah'ın ağırlaşmış göz kapakları şaşkınlıkla yukarıya kalktı. "Nasıl yani...?"

Jinhetit ona öz ailesinin hikâyesini anlatırken Mensah hayret içinde onu dinledi.

"Demek öz aileniz hâlen sağ... Ne yapacaksınız? Onları yanınıza almayı düşünüyor musunuz? Bu durumda Kraliçeye ve Prens Hupshet'e de gerçekleri anlatmanız gerekir..."

Jinhetit ellerini gür saçlarından geçirdi. "Bilmiyorum, Mensah..." dedi boşluğa bakarak. "Ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yok."

"Bana kalırsa, bunu etraflıca düşünüp taşının. Acele etmeyip bütün ihtimalleri göz önünde bulundurun ve size en uygun olanını seçin. Öz ailenizin yerinde olsam ve hayatta olduğunuzu bilsem, sizi görebilmek için canımı verirdim."

Jinhetit Mensah'ın elini sıktı ve burukça gülümsedi. "Teşekkür ederim, Mensah."

Bir süre meşaledeki ufak alevlerin çıtırtısı dışında hiçbir ses çıkmadı. Arından Jinhetit dalgın gözlerini yerden çekti ve tekrar Mensah'a baktı. "Bir sorum daha var."

"Dinliyorum Majesteleri." dedi Mensah yorgun sesiyle.

"Ölü doğan prens... Onun mezarı nerede?"

• Gods, Wars and Hearts Π BTS •Where stories live. Discover now