Ψ Thief ▲

1K 150 503
                                    

«Hırsız»

Ψ Yunanistan Ψ

Jungreas kollarını göğsünde birleştirmiş, dik dik karşısındaki ikiliye bakıyordu. "Pekala. Çikolatayı hanginiz yedi?"

Çikolata değerli bir şeydi. Her zaman her yerde bulunmuyordu. Joonzeus'un babası Perseus'un gönderdiği bir tablet çikolata mutfaktaki kilerde en kıymetli mamuller arasına koyulmuştu. Jungreas bir parça yemek istediği için kilere indiğinde ise çikolata tabletinden hiçbir iz yoktu.

Callia ve Rhea etrafa kaçamak bakışlar attılar.

"Hanginiz?" dedi Jungreas azarlar bir tonla.

"Paylaştık." dedi Callia yere bakarak, yanakları pembe pembe olmuştu. Rhea gülmemek için kendini zor tuttu.

"Bana ayırmadınız mı?" dedi Jungreas tek kaşını kaldırarak.

Rhea sırıtıp elini Callia'nın elbisesinin cebine soktu ve kağıda sarılmış bir parça çikolatayı çıkarıp Jungreas'ın göğsüne bastırdı. "Birbirinize özel muameleleriniz de amma şirin."

Jungreas şaşkınca ona bakıp çikolatayı alırken Rhea mutfaktan çıktı. Jungreas Callia'ya baktı. "Sen yaptın. Bana sen ayırdın. Rhea olsa hepsini yerdi."

Callia hafifçe güldü. "Onu kilere sıvışırken yakaladım. Çikolatayı bölüştük. Ama senin de isteyeceğini düşündüğüm için, kendi payımdan bir parçayı ayırdım."

Jungreas ona gülümsedi ve Callia'nın saçını okşayıp çikolatadan bir ısırık aldı. "Teşekkür ederim."

Callia oracıkta bayılmamak için nefesini tuttu.

Rhea odasına varıp kapıyı kilitledi ve kendini yatağına bıtaktı. Gün boyunca koşuşturmaktan yorulmuştu. Göz kapakları ağır ağır kapandı.

Gözlerini tanıdık ormanlıkta açtığında bu kez yerde değil, yumuşak, krem rengi bir yatağın üstünde yatıyordu.

Yooniros biraz ötede, uçurum kenarında durmuş, ellerini arkasında birleştirmiş bir halde karşısındaki manzarayı izliyordu. Uzaklardaki bir yanardağ patladı ve lavları yavaşça dağdan aşağı doğru süzüldü. Dağın bulunduğu bölgede hava kapkara, ağaçlar çıplak ve rüzgar şiddetli, toprak ise kuru ve çatlaktı.

Onların bulunduğu bölgede ise hava açık, ağaçlar bol yapraklı ve çiçekli, her yer yemyeşil çimenlere kaplı ve kuş cıvıltılarıyla doluydu.

Rhea buranın cennet-cehennem arası bir yer gibi olduğunu düşünmüştü. Belki de bu Yooniros'un ruh halini yansıtan bir durumdu ve rüya alemine de yansıyordu.

Doğrulup oturur hale geldiğinde, mor-mavi-siyah renklere sahip büyük kanatları olan bir kelebeğin önünden geçtiğini gördü. Kelebek uçarken ardından pırıltılar bırakıyordu. Rhea rüya dünyasına alışmış sayılsa da her seferinde farklı ve yeni şeyler gördüğü için asla sıkılmıyordu. Yatağın kenarında üç tane yavru kedinin uyukladığını fark etti. Bu kediler rengarenk ve sevimliydi, birbirlerine sokulmuş halde huzurla uyuyorlardı.

Rhea ayağa kalkıp Yooniros'a doğru ilerledi. "Her şey yolunda mı?"

Yooniros gözlerini kasvetli manzaradan çekip ona baktı. Rhea'nın üstünde sıradan kıyafetler değil; asil bir prensese yakışır, koyu mavi, parıltılı bir elbise vardı.

Ops! Esta imagem não segue nossas diretrizes de conteúdo. Para continuar a publicação, tente removê-la ou carregar outra.
• Gods, Wars and Hearts Π BTS •Onde histórias criam vida. Descubra agora