3.BÖLÜM

42.1K 1.9K 185
                                    




Bir süre parmağına bakakaldı. Daha sonra panikle çantasını karıştırmaya başladı. Küçük çantanın bütün gözlerine cüzdanının bozuk para bölümüne baktı. Yoktu. Nerede unutmuş olabileceğini düşünürken aklında bir görüntü canlandı. Restoranda hamur yoğururken çıkarıp raflardan birine koymuştu.

Hiç düşünmeden ayağa kalkıp otobüsün stop düğmesine bastı. İlk durakta duran otobüsten koşar adımlarla indi. Hızlanan yağmura aldırmadan koşmaya başladı. Bu güne kadar yüzüğünü bir yerde unuttuğu hiç olmamıştı. Kutsal bir hazine gibi taşırdı devamlı. Gece gündüz asla çıkarmazdı. İşi bittiğinde hemen parmağındaki yerini alırdı. Büyük bir rehavete kapılmış ve yüzüğünü unutmuştu. Yağmur şiddetini arttırırken Balım koşmaya devam ediyordu.

***

Dört Yıl Önce Paris/Fransa

Uzun kıvırcık saçlarını serbest bırakıp üzerine bir bere taktı. Aynada kontrol ettikten sonra beğenmediğine karar verip çıkardı. Dışarıda şakır şakır yağmur yağıyordu ve Balım gerçekten gelip gelmeyeceğinden emin bile olamadığı bir adamla buluşmak için hazırlanıyordu.

Üzerine giydiği krem rengi kazağı dizlerinin üzerinde biten siyah bir etek ve siyah çoraplarla tamamlamıştı. Serbest bıraktığı saçlarından iki kalın bukleyi alıp melek modeli yaptı ve kelebekli bir toka taktı. Çok soft bir makyaj yapmıştı.

Boynuna toz pembe bir şal sardı. Ve ayağına siyah kısa botlarını giydi. Üzerine geçirdiği sütlü kahve renginde ki kaşe mont gayet şık durmuştu. Tamamen hazır olduğunu düşünüp şemsiyesini de alıp evden çıktı.

Zorlu geçen bir yolculuğun sonunda Eyfel kulesine ulaştığında saat 19:20 olmuştu çoktan. Gelmiş olsa bile bu saate kadar beklememiştir diye düşündü umutsuzca. Taksiden inip şemsiyesini açtı. Eyfel'in altına doğru ilerlerken yağmurda bütün şiddetiyle yağmaya devam ediyordu.

Kulenin altına geldiğinde çevresine bakındı. Etrafta pek fazla insan yoktu. Kulenin ışıkları yanıyordu ve restoranlar açıktı. Ancak bu yağmurlu Paris akşamında çok fazla ziyaretçi yok gibiydi. Kendi çevresinde birkaç tur atıp etrafı kolaçan etti. Az ileride bir çift el ele tutuşmuş kulenin asansörüne doğru koşuyorlardı. Saçlarını mora boyamış bir genç kız kulağına taktığı kulaklıkta dinlediği müzikle yağmurun altında kendini serbest bırakmış usul usul dans ediyordu.

Restorandaki adamdan eser yoktu. Kendi kendine sinirlendi. Aptal gibi gelmişti. Belki de bir yerlerden bana bakıp dalga geçiyor diye düşünmeden edemedi. Ağlamaklı olmuştu. Gitmek için bir iki adımda hareketlendiği sırada bir el omzuna dokundu. Boş bulunup sıçradı ve o panikle şemsiyeyi elinden düşürdü.

Arkasına döndüğünde restoranda ki genç adamın kendisine baktığını gördü. Yağmurdan sırılsıklam olmuştu adam. Belli ki bir süredir bekliyordu. Üzerine giydiği tüvit ceket ve içinde ki mavi gömlek vücuduna yapışmıştı. Üşüdüğü moraran dudaklarından çok net anlaşılıyordu.

Bir süre öylece birlerine bakakaldılar. Gözlerini birbirlerinden ayırmadan orada yağmurun altında ne kadar kaldılar bilinmez. Gözleri birbirine kilitlenmiş iyice ıslanana kadar ne kıpırdamadılar ne de konuştular. Kalpleri coşmuş birbirlerine akıyordu. Hiç bilmedikleri bir ülkede birbirini hiç tanımayan bu iki insan birbirine karışıyordu.

Nedendir bilinmez bir süre sonra Balım ıslandığını fark edip yerdeki şemsiyeyi almak için hamle yaptı. Ancak adam ondan önce davranıp elini yakalamıştı. Ne olduğunu anlamayan Balım soran gözlerle adama baktı.

BİR DİLİM AŞKWhere stories live. Discover now