36.BÖLÜM

30.3K 1.7K 52
                                    

Onur'un kollarının arasında ne yapacağını bilmeden öylece kaldı. Sarılmasına karşılık verebilirdi. Ya da onu itip uzaklaşmasını sağlanabilirdi. Ama hiç birini yapmadı. Sadece bekledi. Kalp atışları hızlanırken, kan yüzüne hücum ederken bekledi.

Onur yüzünü Balım'ın saçlarına gömmüş günlerdir aradığı huzuru bulmuştu. Bugün yaşadıkları o kadar ağır gelmişti ki bir ara nefes alamayacağını sanmıştı. O kadar çalışanın ve davetlinin sorumluluğu, birine bir şey olması düşüncesi Onur'u çok yıpratmıştı. Oysa şimdi Balım kollarındayken hiçbir şeyin önemi yoktu. Sadece onu hissediyor,  çiçek kokusu burnuna dolarken dudaklarını saçlarına bastırıyordu.

"Sadece biraz böyle kal..." demişti. Orda ne kadar kaldıklarını bilmeden. Bu an hiç bitmesin istiyordu. Balım'ı bırakırsa sanki bütün dünyası alt üst olacaktı. Onu böyle kollarıyla sararken bile özlemek çok garip bir duyguydu.

"Onur bey iyi misiniz?"

Balım tekrar konuştuğunda kollarını yavaşça gevşetip başını kadının saçlarından çekti. Yeteri kadar uzaklaşıp gözlerini yüzüne kilitledi.

Balım kıpırdayamıyordu. Adamın gözleri loş ışıklarda parlıyordu. Bu bakışları biliyordu Balım. Bu yoğun bakışları bir yerden hatırlıyordu. Ama nereden hatırladığını bir türlü bulamıyordu.

Onur buna daha fazla katlanamayacağının farkındaydı. Bütün vücudu alarm veriyor ve bir arzunun içinde kıvranıyordu. Balım'ı incitmekten, onun kendisini yanlış anlamasından korkuyordu.

Kadının belindeki ellerini yavaşça çözüp yüzüne yerleştirdi. Kalbi kulaklarında atarken yüzünü Balım'ın yüzüne yaklaştırdı.

Adamın yüzü yaklaştıkça Balım değişik duygularla doluyordu. Bir tarafı itiraz etmek kaçıp uzaklaşmak, diğer tarafı her şeye boş verip bu anı yaşamak istiyordu.

İstemsizce kapanan gözleri Balım'a bunun kaçmak için son şansı olduğunu söylüyordu. Adamın sıcak nefesi yüzüne çarptığında derin bir nefes aldı ve dudakları aralandı.

Onur bunu ne kadar zamandır beklediğini düşündüğünde aceleci davranmak istemiyordu. Önce alnı değdi kadının alnına sonra da burnu burnuna. Dudakları belli belirsiz bir şekilde dokunmuştu ki bir ses duydular.

"Onur Bey, yukarı da mısınız?"

Balım bir anda geri çekilirken hemen arkasını döndü ve panikle asansörün düğmesine bastı. Birisi yukarıya geliyordu. Belki de görmüştü onları. Bu düşünceyle açılan asansör kapılardan içeriye kendisini attığında karşısında ki adamın yüzüne bakacak cesareti yoktu.

Asansör kapıları kapanırken Onur donup kaldı. Onu kızdırmış mıydı? İçi pişmanlık duygusuyla dolarken merdivenler de ayak sesleri duydu.

"Onur bey, yukarı da mısınız?"

Onur kendisine gelmeye çalışarak seslendi.

"Yukarıdayım."

Merdivenleri çıkıp kendisine doğru gelen iki güvenlik görevlisinden birinin elinde bir kağıt vardı. Kağıdı Onur'a uzattı.

"Efendim bizden istediğiniz tutanak. Mutlaka teslim etmemizi söylemiştiniz. Bu gece beş kişi nöbette kalacağız. Başka bir talimatınız var mı?"

Onur elinde ki tutanağa bakakaldı. Sadece bakıyordu. Zaten bu karanlıkta bir şey okuyamazdı. Kafasını toplamaya, nerede yanlış yaptığını bulmaya çalışıyordu.

BİR DİLİM AŞKOnde as histórias ganham vida. Descobre agora