-47-

4.9K 581 59
                                    


Masada anlamlandıramadığım saçma bir sohbet dönerken telefonuma bakma isteğimi engelleyemiyordum. Hergün olmasa da ara sıra attığı mesajlar hayatımın bir parçası haline gelmişti ve yokluğuna alışmak varlığına alışmaktan daha zordu.

Hayatıma girişi çok kolay olmuştu ama henüz çıkarabilmiş değildim. Bunun bu kadar zor olması haksızlıktı.

"Gülçin?" Arzu'nun sesiyle bakışlarımı telefondan kaldırıp onlara döndüğümde bana tuhaf bakışlar attıklarını gördüm.

Eski günlerime dönmeye çalışıyordum ama eksik bir şeyler vardı, ya da fazla bir şeyler. Evet, kalbimde bir fazlalık vardı.

"Ne var?"

"Maviye gidelim diyoruz, ne dersin?" Gözlerimi karşımda merakla cevabımı bekleyen bir çift göze sabitlediğimde bunu hangi amaçla istediğini görmek zor değildi.

Hepsi aynıydı işte, iğrenç zevklerine alet edebilecekleri bir kız arıyorlardı. Ama en kötü halimle bile o kızlardan olmayacağımı biliyordum. Ben kullanıp atabilecekleri bir bez parçası değildim.

"Ben sarhoş olmam, boş hayallere kapılmaman senin hayrına olur." Karşımdaki sarışının kaşları çatılırken Arzu araya girip beni düzeltmeye çalıştı ama düzeltilmesi gereken ben değildim.

Ayağa kalkıp cebimden çıkardığım parayı masaya koyarken hepsine yüzümdeki sahte gülümsemeyle baktım.

"Keyfim yok, kusura bakmayın." Bakın, kusura bakın ve beni bir daha aramayın.

Onlardan bir cevap beklemeden masadan ayrılırken ayaklarımın beni nereye götürdüğü hakkında bir fikrim yoktu. Ya da var mıydı?

Mezarlık.

Yıllarca babamın öldüğünü sanıyordum ama mezarına hiç gitmemiştim. Çünkü annem bana nereye gömüldüğünü söylemiyordu. Şimdi neden söylemediğini çok iyi anlıyordum, ortada bir ölü yokken neden bir mezarlık olsundu ki?

Mezarlığa attığım ilk adım yüzümü buruşturmama sebep olmuştu. Öldüğünde yattığı yer bizim yaşadığımız viraneden daha iyi durumdaydı. O böyle iyi şartlardayken benim o apartman köşesinde sürünmem hiç adil değildi. 

Cenazesine katılamamıştım. Eğer annem vicdanlı bir kadın olsaydı beni miras saçmalığının ortasına atmak yerine önce babamın cenazesine götürürdü. Sonra da omzunda ağlamama izin verirdi. Ama hayır, onun tek derdi paraydı. Ortalıktan kaybolduğunda benim için endişelenmesinin bile nedeni buydu. Eğer başıma bir şey gelirse mirastan pay alamayacaktı çünkü.

Aptal olduğumu sanıyordu ama hakkımda fazlasıyla yanılıyordu. Birkaç gün sonra on sekizime basacaktım ve o parayı sırf anneme inat alıp ona tek kuruşunu vermeyecektim. O parayla ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu, insanlar muhtemelen paragöz olduğumu falan düşünecekti ama umrumda değildi.

Tanıdık ismi gördüğümde adımlarımı durdurup yutkundum. Sekiz yıl sonra ilk kez babama bu kadar yakındım ama o şu an bir ölüydü. Bu hissi nasıl taşıyabileceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu ama bir anda mezarının yanına uzanırken bulmuştum kendimi.

Elimi kuru toprakta gezdirirken gözümden aşağı inen sıcak sıvı ve ardından gelen derin nefesler babamı hala çok sevdiğimi yüzüme vuruyordu.

"Seni hala sevdiğim için kendimden nefret ediyorum." Elimin tersiyle gözlerimi silerken kalbimin yanmasını umursamadan konuşmaya devam ettim.

"Hiç mi sevmedin beni? Hiç mi merak etmedin? Neden..." Dudağımı tüm gücümle ısırırken gözlerimi kapattım.

"Çok fazla şey istememiştim. Ben sadece... Bana sarıl istedim, beni sev istedim. Bunu yapamaz mıydın? En azından ara sıra gelip sarılamaz mıydın bana baba?" Hissettiklerimin altında ezilmeye başlamıştım. Sevdiğiniz insan tarafından sevilmemek öyle ağır bir duyguydu ki taşıyamayacağım raddeye gelmişti. Aylardır aklımdan çıkartamıyordum bu düşünceleri.

BİLİNMEYEN HAYATLAR (texting)Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz