2

72.6K 4.1K 1.2K
                                    

Oğuz'un ona ilan ettiği savaşın üzerinden bir hafta geçmişti. Herhangi bir anda üzerinde bulunan keskin bakışları hissedebiliyordu Ardıl. Umursamamaya çalışıyor, umursamamasının Oğuz'u daha fazla hırslandırdığından bihaber devam ediyordu hayatına.

Bu sırada Oğuz'un etrafında birkaç kez rastladığı tipler ona geçerken omuz atmak, laf atmak vasıtasıyla hayatını zehir ediyordu. Fakat bunlarla yaşamaya bir şekilde alışmak üzereydi Ardıl.

Derken,
okullarının onlara verdiği dolabın önüne geldiğinde kaşlarını çattı. Kilitli bıraktığına emin olduğu dolap hafifçe aralıktı. Hafif ürkek, kapağı açtığında karşısında gördüğü tabloyla yüz ifadesi değişmişti.

Üzerinde gökkuşağı bulunan bir rozet ve bir tüp krem duruyordu.

"Hediyemi beğendin mi?"

Arkasındaki ani sesle irkildi Ardıl. Elindeki kremle ona dönerken yüzünü buruşturdu. Oğuz'sa ona gülümseyerek, mavi gözlerinde eğlenen bir ifadeyle bakıyordu.

"Bu ne demek şimdi?" dedi Ardıl huzursuz ses tonuyla.

"Ne yapacağım bununla?"

Oğuz'un yüzündeki gülümseme genişlerken gözleri Ardıl'ın yüzünü turluyordu uyuşukça. Omuz silkti.

"Bilmem." dedi.

"İçimden bir ses ileride ihtiyacının olacağını söylüyor."

Başka bir şey söylemedi. Elini yasladığı dolap kapağından çekerken göz kırpmakla yetinmişti. Ardıl'ı yüzünde kafası karışmış bir ifadeyle bırakıp ilerledi koridorda.

Ardıl arkasından oflarken dolap kapağına başını yaslayıp ölmeyi bekledi.

Annen de mi zorbaydı bee

Homofobikmişsin | ⚣Where stories live. Discover now