5

59.3K 3.8K 1.6K
                                    

Ardıl kolundan tutulmuş sürüklenirken çevredeki bakışlar ikisini bulmuştu. Oğuz öfkeyle, gözlerini yürüdükleri koridorda sabit tutarken Ardıl endişeli gözlerle yüzüne bakması için uğraşıyordu.

"Neye kızdığını anlamıyorum bile!" dedi hızlı adımlara yetişmeye çalışırken. Fakat Oğuz kalabalıktan uzaklaşana kadar ağzını açmadı.

Merdivenlerden inip kör bir noktaya geldiklerinde serbest bıraktı kolunu. Uzaklaşmaması için omzunu tutuyordu fakat bu öyle hafif bir tutuştu ki Ardıl çabaladığı ilk an kurtulabilirdi. Oysa kendisinden biraz daha kısa olan çocuk endişeli gözlerle gözlerine bakıyor, sorununun ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

"Ben sana ne dedim?" dedi sakin tutmaya çalıştığı sesiyle.

"Ben şiddet 'görmediğim' sürece şiddet uygulamam demedim mi?" Ardıl'ın mavi gözleri büyürken hâlâ anlam verebiliyor gibi değildi.

"Ben kime-"

"Emre'ye yumruk attın, yanağını öptüğü için!" Ardıl başını olumsuz anlamda salladı.

Oğuz aynı hareketi başka biri yapsa düşünmeden saldıracağına emindi fakat karşısındaki çocuğun kolunu tutarken bile tereddüt ediyordu. Bunu düşünmek içindeki öfkeyi körüklüyor, canınını sıkanın attığı yumruk mu, yanağının öpülmesi mi olduğunu anlamakta zorlanıyordu. İçindeki hırs büyüyor fakat Ardıl'a zarar verebilme düşüncesi bile zihninde yer bulamıyordu.

"Kızdırmak için yanağımı yaladı, görmedin mi?" dedi kendini açıklamaya çalışırken.

"Oğuz, gülüyordu!" dedi, fakat bu düşünce Oğuz'un içindeki huzursuzluğu azaltmakta pek de etkili olmadı. Aksine Oğuz onu en çok kızdıran şeyin ne olduğunu anlamış oldu.

"Gerçekten güzel bir yüzün var biliyor musun?" dedi başını eğerken.

"Ve ben gerçekten onu dağıtmak istemiyorum."

"Ne-" demesine kalmadan Oğuz onu tekrar yakaladı kolundan.

"En iyisi benim gözümün seni görmemesi, senin de yaptığını düşünmen için fırsat yaratalım." Önlerinde durdukları metal kapıdan içeri iteklenirken gözlerini büyüdü Ardıl'ın. İçerisi zifiri karanlıktı.

"Oğuz saçmalama, lütfen." dedi sakin olmak için son çabasını kullanırken. Fakat kapı ardından kapandığında elleri yumruk halini alıp kapıyı hedeflemişti.

"Beni burada bırakamazsın!" dediğini duydu Oğuz ikinci kez düşünmeden merdivenlere yönelirken.

Hisleri karman çorman olmuştu ve içlerinde pozitif hiçbir şey bulunmuyordu. Böyle bir ruh hâlinde ona zarar vermekten korktu. Birkaç dakika daha düşünse uyguladığının psikolojik şiddet olduğunu, fiziksel olanından daha fazla zarar verebileceğini bilebilirdi ama az önce fark ettiği gerçeklerin ağırlığı içinde kafası pek de temiz çalışmıyordu.

Her adımda içindeki ağırlık artsa da ilerledi. Kendini suçlu hissediyordu fakat suçlu olan o değildi, değil mi?

Sınıfına çıktı. Herhangi bir boş sıranın üzerine çöküp düşünmemeye çalıştı. Fakat içi içini yiyordu, henüz on dakika bile olmamasına rağmen saatler geçmiş gibiydi. Dayanamayıp telefonunu açtığında beş dakika önce atılmış iki mesajı fark etti.

"Oğuz çok karanlık burası."

"Kalamam ben burada, lütfen."

İşte o an duyduğu endişe öfkesini, kendine ait tüm tereddütleri bastırdı. Yukarı çıkarken attığı ağır adımların aksine koşarak tekrar aşağı indi. Koridorda Görkem'in ona seslendiğini duydu fakat uçup gitmişti sesi.

Demir kapıyı hızlı hareketlerle açtığında nabzı kulaklarında atıyordu. Böyle bir duruma geleceğini düşünmemişti olayın. Onu yalnızca biraz korkutmak, pişman etmek istemişti. Fakat şimdiden pişman olan kendisiydi.

"Ardıl?" dedi içeride bir ses duyamadığında.

Fakat Ardıl cevap vermemişti.

Geliyor gelmekte olan

Bu bölümü text yazarken kolaydı ama bu haliyle içim cız etti bi


Homofobikmişsin | ⚣Where stories live. Discover now