Yitirdiğimiz Çocuklar ! (Deneme)

72 26 63
                                    

Geceye bir fikir sallama egosudur sıkıştırıp durdu beni dostlar.Bağışlayın! Gündüz çocuklarımla yaşadığım tatlı bir kareden sonra,az önce bitirdiğim watsapp konuşmasında fark ettim ki,çocuklara dair gündüz vakti peydah olan fikirler bu konuşmada da pekişince beni aldı bir yazma derdi.Ben genelde yazılarımı kalem ve mürekkep kokusunda satırlara dökmeyi seven birisi olarak şu an android klavyeden yazıyorum.Çünkü kitaplığıma kadar gidip düşüncelerimin hiçe karışmasını göze alamadım.Kahve ve nikotinle yoğrulduğum şu saatlerde belkide sizle dertleşme me vesile olacak bu yazıyı yazmaktan kesinlikle müthiş keyif aldığımı bilmeniz gerekir.

Aslında attığım başlığın arkasında sizin göremediğiniz lakin benim bildiğim bir başlık daha var.Dikkatli bir okuyucu zaten kendisi yazının içinden çekip alacaktır asıl meseleyi.Bu gizli konu hayatın her alanında geçerli olmakla birlikte,ben şimdilik yitirdiğimiz çocuklar üzerinden anlatmayı tercih ediyorum.

Yitirdiğimiz çocuklar deyince tahmin ediyorum ki,ilk bakışta bir çoğunuzun aklına fiziki olarak bir çocuğun yaşamının sona ermesi gelebilir.Aslında derinlemesine düşünüldüğünde bunlar şanslı grup lardır.Birde Şanssız grupta ki çocuklar vardır hani şu daha yaşarken yitirdiğimiz.Evet bu gece ki derdimde bu...

Fikirleri yasaklanmış,ağızlarının üstüne her an bir şaplak yeme korkusu ile en masumane ürkeklikleriyle ebeveynlerinin yanına sokulan minik elli,minik bakışlı,beklentili gözlerle hayata gelme sebeplerine bakarlar.Yanımıza gelmeden önce muhakkak soruları hazırdır. Gariptir,her şeyi göze alarak minik kafalarında "en aykırı " düşünceleri ile gelirler.Bence çocuklar tam bir kahramandır.Neden derseniz,riyakârlığın her sokakta her hanede bir kanun gibi hüküm sürdüğü,düşünce deformasyonunun tavan yaptığı şu zamanda onlar bu tabuyu yıkma çabası içerisindedirler.

Gece yatmadan önce ne düşündüklerini bilemeyiz mesela.Yada sabah uyandıklarında yeni güne dair ne tür bir merak içerisinde olduklarını da.Ben şuna inanırım mesela,diyelim ki o gün bir faaliyet söz konusu olsun.Piknik diyelim biz buna.Dışardan baktığımızda çocuğun yüzünde ki mutluluk ifadesini hemen o faaliyetten alacağı keyfe yorarız.Oysa ki işin tamamı böyle değildir.Ben bir pedagog değilim dostlar. Ben sadece gözlem yapan bir babayım.O bilinmeyen kısımda çocuğun yeni yerler görme arzusu vardır ve onunda arkasında gizlenen yeni şeyler öğrenme arzusudur.Bizler genelde bu tür faaliyetlerde kaybediriz çocuklarımızı.Müthiş bir iktidar savaşı yaşanır bu minik bedenli bireylerle.Hep bir kontrol mekanizmasının altında ezilirler zavallı yavrucaklar.Bileklerinde gizliden şıngırtısı olmayan zincirleri vardır.Dokunamazlar,soramazlar,eleştiremezler onlar.Aslında çocuklar Anne-Baba egomanyamızın birer emir erleridir.Çocuklar olmazsa iktidar denen orgazma ulaşamayız.Hani en başta dedik ya aslında bu konu hayatın her alanında mevcut.Sadece gözümüzü kapatıp tüm gün yaşadıklarımızı düşünmemiz yeterli olacaktır tam olarak hangi konudan bahsettiğime dair.Evet çocuklarımız üzerinde ki otokontrol sistemi,Patronun işçisinin üzerindeki,Şöförün yolcusuna,Öğretmenin öğrencilerine...Evet hemen hemen hepsinde bir iktidarı ele geçirme arzusu yatar."Nietzsche " nin bu konuda veciz bir çözümlemesi vardır ve der ki ;
" Hizmetkârların hepsinde hizmet ederken içlerinde taşıdığı bir iktidar hırsı vardır."
Evet tarih boyunca da bu hep böyle olmuştur.Firavunun en belirgin karakteristik özelliği de budur,İktidarı koruma arzusu ve de korkusu.Musa'yı karşısında konuşturtmak istemez.Çünkü taban tabana düşüncelerine ve otoritesine zıt bir karakterdir.Çocuklarımızı da birer Musa gibi düşünelim.Karşımıza çıkıyorlar,boylarına postlarına bakmadan bizi eleştiriyorlar.Ve içimizde ki firavun hemen ayağa kalkıyor ve kafalarında ki her düşünce bebeğini katlediyor,ve çocuğun yarım yamalak kelimelerini gırtlağından aşağıya iterek onları özgür düşünme atmosferinde nefessiz bırakıyor.
Yani belki de bir Einstein, bir Tesla,bir Dostoyevski daha başlamadan bitiyor.Evet çocuklarımızı tamda o anda yitiriyoruz aslında.Örf ve adetlerimiz dediğimiz tabu zincirlerini boğazlarına dolayarak,dik omuzlarımızla ve otoriter bakışlarımızı göz bebeklerine dike dike onları boğazlıyor ve geleceklerine yarım yamalak bir kişilikle postalıyoruz.

Neden... ?

Çünkü aslında onlar bizlerin egosunu okşayan,ve iktidar hazzımızı tatmin eden küçük oyuncaklarımız.Onları gözümüzden sakınırız diyerek başlayan cümleler aslında en derinlerde yoksun kalma korkusunun bir ürünüdür.Bir düşünün çocuk olmazsa asla Anne-Baba olamazsınız.Anne baba olmakta şehvetin bir parçasıdır aslında.

Oysa ki en lezzetlisi nedir biliyormusunuz dostlar,onların minik kafalarında ki en ekstrem,en hayalperest düşüncelerinin arasında yer alabilmektir.Yani bırakalım da onlar tabularımızın canına okusunlar.Bırakalım da onların gökyüzü kırmızı olsun...

 ManifestoWhere stories live. Discover now