Toprağa Dökülen Su Gibi (KLİPLİ)

55 11 97
                                    

Not : Şiir'in Seslendirmiş hali Üstte 👆

Tevazumu kilidi kayıp odalara sakladım bu şiirde.
Manifestik dizelerimin kusuruna bakmayın artık.

Hayat kasvet hapşırırken suratımın orta yerine, benden pembe masal dizeleri beklemeyin artık.

Sonsuz bir döngü gibi, sürekli ağlayan çocuklar varken yeryüzünde, gözlerinin içine içine şiir karalayamam kadın.

Sanki bir karadeliğin içindeyiz,baştamıyız, sonda mıyız. Sinir ve sınırlarımız belli değil.

Hangi sırları yutkunur  adem elmamız. Sır, beraberinde suskunluğu getirir.

Fakat susmak başka, adamı sessizlik ile öldürmek başka.

Hayat ne garip...
Herkesi aynı elekten geçiriyor.
Elmas ve bakır gibi.
Fakat biri en güzel vitrinlerde değer görürken, diğeri duvarların içine gömülüyor.
Sorsak ikiside maden.
Tıpkı hepimizin adının insan olduğu gibi.
Yaşam, kimisine leziz bir yemek, kimisinede arta kalan pirinç taneleri.

Hey haat! Devir, Tanrısını cüzdanında taşıyanların devri. Fakat sorun, kefenlere cep diken terzilerde.

En lüks otomobillerin içi, ferrarisini satan bilgeler ile dolu.
İşte o bilgeler, camları her ay temizlenen plazalardan, elleri ceplerindeyken süzerler şehri. Kravatları patronlarının hesaplarında ki raklamlar kadar itinalıdır.
Patronlarını zengin etmek için geceden kurarlar çalar saatlerini.

Tanıyanlarınız vardır muhakkak, birileri hayatı tabir-i caiz yaşayarak idare eder. İşte onlar en büyük yalancılardır. Bu yüzden olsa gerek, ben onlarla melankolik bir konstrast oluştururum.

Onlar sana ne söyleyebilirler? Suratlarının ortasına bir yumruk yememişler ki. Ağızları kanla doluyken konuşmaya çalışmışlar mı mesela. Elbette hayır.

Beyaz yaka bana göre değil. Çünkü ben Şair ruhlu bir serseriyim.
Cesaret isteyen bir hasret, titreyen ellerde ki veda mektubuyum.

Kasketli dayıların ellerinde küfür gibi sarılan, sonrada türkü gibi içilen, çaresizliğinden mutlu olmuş bir tütünüm.

Bir sarhoşun küfrü gibi uyanıyorım bazı sabahlar, kime savrulacağım belli olmaz benim.

Ellerimde silah yerine kalem var. Parmak uçlarım barut yerine mürekkep kokar benim.

Kendime bin defa söylediğim şeyleri, sizlere bir defa dile getiririm. En çok kendimle tartışırım,en çok kendime küfrederim.

Omuzlarımın ortasında duran bir kafa, içinde dolanan kırk tilkiye, özümde saf olduğumu anlatmakla meşkulüm her gece.
Sisli geçmişe tutulan far gibidir bazı günlerim.
O sislerin ortasından bakar, babaları yaşayan yetim çocukları.

Dışarda alabildiğine bir Ağustos varken, Ruhumda şubat ortası yaşanır. Her yanı titreyen kelimelerden cümleler türetirim.

Ben gözlerde ki sorguyum.
Kabul görmez bir cevabım.
Ne tür bir mayına bastım bu hayatta bilmiyorum.

Mesela.. Bazı geceler Çernobil kadar suskun olurum.

Bazı günler güneşin en tepede olduğu anlarda, hiroşima kadar da gürültü çıkarırım sokaklarda.

Sırtımda hayatımı sığdırdığım bir çanta, dizlerimde buyurgan bir ağrı var.

Varılmamış kasabalar, yürünmemiş yollar,
Yenmemiş dayaklar ve kovulmadığımız kapılar var.
Göğsümde bir şarapnel parçası yok benim. Sana savaşı anlatamam o yüzden dostum.
Ama bedenimde kirli sokakların hatırası bolca bıçak yarası var.
İstersen anlatabilirim o sokakları sana.
Ama keşke, anlatmakla anlaşılabiliyor olsaydı  yaşanmışlık.

38 yıllık yaşam döngümde, bildiklerim yanıldıklarıma yetmedi asla.

En ağırıma gidende ne biliyor musun bu hayatta?
Bir ceylanla gözgöze gelememek,
Ya da afrikalı bir kabile reisine derdimi anlatmaya çalışmanın ne demek olduğunu bilememek, bir İtalyana en ucuz otelin yerini soramamış olmak.

Neyse..
Bunlar benim dertlerim boşver...
Biliyor musun dostum?
Bazı sözler vardır geri alınamaz, toprağa dökülen su gibi, zaman gibi,şiir gibi...

NOT: Değerli şiir dostu, bu şiiri beğendiysen şayet, sevdiğin okurları buraya etiketliyerek şiire destek olabilirsin.

 ManifestoWhere stories live. Discover now