Bölüm 3: YILDIZ GÖZLÜ ADAM

3.6K 169 26
                                    

OKUYANLARA RİCA: YORUM YAPIN :)

KEYİFLİ OKUMALAR...

Mine'nin tiz sesi kulaklarımı doldururken, gözlerimi aralamadan kıpırdandım. Mine gülüşümü fark edip yatağımın başına gelerek, sanki bana uzaylı görmüş gibi bakıyordu. Başımı "Ne var?" diye kaba bir soru savururcasına salladığımda güldü.

"Çok güzel bir rüya gördün sanırım." 

"Ne alakası var, nereden çıktı şimdi bu?"

"Bilmem çok uzun zamanın ardından senin böyle gülerek uyandığına şahit oluyorum."

"Gülüyor muyum?" Kuyruğuna basılmış kedi gibi sıçrayışımla irkilen Mine'yi umursamadan ayna karşısına geçtim. Bu görüntümü hafızama kazımalıydım. Kazımalıydım ki içimdeki sualleri neden yönelttiğimin bir kanıtı olsundu. Gerçekten gülüyordum, farkında olduğum halde buna engel olamıyordum ve gülüşüme eşlik eden silueti gözlerimi kapatmadan da görebiliyordum. Sanki aynadaki yansıma bana ait değildi de onun gözleri ışıldıyordu karşımda. Kalbimin nasıl çırpındığını ifşaa etmeye çalışan gün ışığına da bir gülücük savurdum. Güneşin göz alıcı huzmelerini gölgeleyen Mine'ye de aptalca gülümsedim. Sanırım yüzüme henüz keşfedilmemiş, güçlü bir yapıştırıcıyla yapışan bu tebessümden kurtulamayacaktım.

"Abla, bazen cidden beni korkutuyorsun."

"Neden, deli bir ablan olduğunu hâlâ kabullenemedin mi?"

"Rüya değil, dünde bir farklıydın. Ne oluyor abla, bana bir şey söylemeyecek misin?"

"Sabah sabah çok soru sordun Mine. Hadi annem kahvaltı hazırlıyordur, yardım edelim." Üzerimizi hızlıca değiştirirken içeriden gelen tıkırtılara, babamın kulak tırmalayan homurtuları eklendi fakat ben artık fazla belirgin olmasa da bu hastalıklı tebessümden kurtulamıyordum. Dün yaşadıklarımı başa sarıp sarıp baktığım her yerde film gibi izliyordum. Salınarak anneme yardım ederken, babamın sofraya yerleştiğini fark etmemiştim bile. Fakat o cılız ses tonuyla çayını benden istemiş olmasının altındaki kelimeleri üç zihin anında kapmıştı. Ayaklanacakken annemin çaydanlığı sofraya getiren görüntüsü gözlerime ilişince duraksadım. Çaydanlığa uzandığımda Mine bana, annem ise babama bakıyordu. Anlaşılan söylenecek kelimeleri ilk kez işitmeyeceklerdi, babamın ağzından her ne dökülecekse bunu biliyor olmalıydılar.

"Bugün iş aramaya falan çıkma, akşam Tamer Bey seni yemeğe götürecek. Konuşacakları varmış." Bu bir haber verme cümlesi değildi. Ruhuma inen o yüzlerce manevi darbeye, bu birkaç kelimelik cümlelerle bir yenisi daha eklendi. Yutkundum, sıcaklığı tüm bedenime yayılan çay bardağını iyice kavradım. Elim yanıyordu sanırım, bu fiziksel acıyı önemseyecek kadar kendimde değildim. Gözlerime elimden geldiğince sakin bir duygusallık yoğunlaştırıp, konuşmak için boğazımdaki yumrudan kurtulmaya çabaladım.

"Peki." Tek kurabildiğim cümle bu olmuştu. Boğazımdaki yumru bana işkence etmeye devam ederken, aldığım iki lokma bana yetmişti. Babam yine zafer gülüşlerini takınıp, hiçbir isyankar edama karşılık vermedi.

"Afiyet olsun." Bu kelimenin ardından, sofradan hızla kalkışım ve keşfedilmemiş güçlü yapıştırıcının etkisini kaybedişiyle hafif de olsa yüzümde duran tebessümün uçup gidişi bir oldu. Odama girdiğimde gardırobumun kapısını hırsla açtım, kıyafetlerimi etrafa savurmaya başladım. Çok şık olmalıydım, babamın, o adamın hayatına, hayatımı teslim ediyor olduğuma inanması gerekiyordu. Mine'nin okuması gerekiyordu, artık hayal ettiğimiz hayatı yaşama hakkımızı sabote edemeyeceğini birinin babama öğretmesi gerekiyordu. Henüz saat 11:00 ama ben giyeceğim şık kıyafeti çoktan hazırladım. Elbiseyi ütülerken odaya giren Mine önce bir iç çekti.

CENNETE BİR ADIM(tamamlandı)Where stories live. Discover now