Bölüm 25: KADERDAŞ

1.2K 107 27
                                    

BU DEFA UZUUUUN VE TABİ Kİ ÇOK HÜZÜNLÜ BİR BÖLÜMLE GELDİM. GÜZEL YORUMLARINIZI BEKLİYORUM KEYİFLİ OKUMALAR ...

Binlerce bıçak ucu dayanmıştı bedenimin her yanına, göz çevreme dolan yaşlar feveran hislerimle kaynayıp, gözlerimi yakıyordu. Bir volkanın vücut bulmuş haliydim şuanda ve damarlarımda kızgın lavlar dolaşıyordu. Saniyeler sonra yeniden aynı kelimeyi işittim.

"Kızım..." Hızlanan nefesim, göğsümün ortasında bir ağrı tevkin ederken, yumruklarımı sıktım. Siması öyle zihnime kazınmıştı ki, onu daha önce gördüğüm her an net bir şekilde zihnimde canlandı. Sanki beni daha dün kaybetmişte bugün bulmuş gibi "kızım" deyişi, damarlarımdaki kızgın lavların ateşini gözlerime yükseltti. Mavilerim, Ozan'ın dediği gibi gökyüzüyse eğer, şimdi o gökyüzünde kıyamet habercisi bir şimşek çakmaya hazırlanıyordu. Ruhumda, koca bir bavul içine sıkıştırdığım acılarımı, onun üzerine bir yıldırım gibi düşürmek istedim.

"Yanlış adres..." Kapıyı öyle bir çarptım ki sesine kendim sıçradım. Birkaç saniye sonra omzumda hissettiğim eller, beni bu kez sakinleştiremedi. Saçlarımın arasına bir öpücük bıraktı ve nefesi enseme çarparken, "yanlış olmadığını biliyorsun" diye fısıldadı. Zihnimi alaşağı eden kızgınlığımı bir nebze yatıştırmayı başardığımda hızla arkama döndüm.

"Burayı nasıl buldu?" Gözlerime değen yıldızların hissettirdiği huzur değildi, suçluluk duygusuyla kaçırılan bakışlar ciğerlerime kadar derin bir sızı yayan, hayal kırıklığı bahşetti bu kez bana. Kelimelerin bir araya gelmesine gerek kalmadı sualimin yanıtı için, zira o yere düşen bakışlar her şeyi açıkladı. Başka tek kelam etmedim, soru sormadım. Ani bir kararla ayakkabılarımı giymeye başladığımda onun beni durdurma girişimlerine müsaade etmedim, öyle ki bana dokunmasına bile izin vermedim. Askılıktaki koyu kahve hırkamı aldıktan sonra kapıyı yeniden açtım. Seri şekilde hareket eden adımlarım kapıyı açmamla bıçak gibi kesildi.

Hâlâ buradaydı.

Kapının sesine dönüp, gözlerime baktı. Gözleri maviydi, tıpkı benimkiler gibi. Ona benziyordum. İnsan annesine benzediği için mutluluk duymaz mı? İçimdeki  o oldum olası beni terk etmeyen boşluğumu, tarifi imkansız bir keder kuşattı. Yıllarca ona benzediğim için sevilmemiştim babam tarafından, bana her baktığında şuan karşımda duran kadını gördüğü içindi sevgisizliği... Galipten bir ses, kendini duyurmak için avazı çıktığı kadar bana onun bir suçu olmadığını hatırlatmak için haykırsa da sağır oldum o sese. Ne bekliyordu ki benden? Koşup, "anne" diye boynuna sarılmamı mı? Ozan'ın sürekli adımı telaffuz edişi şuan sinirli olduğumdan, ona kırıcı olma arzumu körüklediği için kaçmak zorundaydım. Duraksattığım adımlarıma koşarcasına bir hız verip, oradan uzaklaştım. Nereye gittiğimi bilmiyordum ama gidecek bir yerim olmadığını çok iyi biliyordum. Bu yolun sonu da uçurumdu işte, bu yolun sonu da hüzün, bu yolun sonu da sonbahar... Ne zaman bahar gelse, ne zaman umutlarım filizlense böyle oluyordu. Şiddetli bir fırtınaya yakalanıyordu tüm güzel duygularım ve her biri pervasızca katlediyordu sinsice özüme sızan ıstırabım tarafından. Esen rüzgar bile naif değildi bana, sertçe çarpıyordu tenime, saçlarımı, avuçlayıp çekiştiriyor gibi savuruyordu. Üzerimdeki hırkaya iyice sindim, kollarımı göğsümde bağladım ve adımlarımın hızını yavaşlattım. 

Taşıyamıyordum.

Alnıma yazılan bu kaderin acılarını artık kaldıramıyordu omuzlarım.

Sırtımda bir kambur gibi taşıdığım geçmişin gözyaşlarını açıklayan bu gerçekler, yerin dibine batsındı.

Yavaşlayan adımlarım bir süre sonra durdu. Göğsümdeki ellerim çözüldü ve iki yanıma düşerken eş zamanda omuzlarım da çöktü. Kulaklarımda rüzgarın uğultusuna karışan tanıdık ses, ismimi zikrederken gözyaşlarımı serbest bıraktım ve yere çöktüm. Kaç saniye veyahut kaç dakika geçti bilmiyorum ama bedenini yere savururcasına atıp, yanımda biten Ozan'ın endişesini bu halimle bile hissedebiliyordum. Onun hemen arkamızda olduğunu da hissedebiliyordum. 

CENNETE BİR ADIM(tamamlandı)Where stories live. Discover now