Bölüm 5: KAÇSAN DA OLMAZ SUSSAN DA

2.7K 155 11
                                    

Aşk tek hecelik bir kelimeydi. Telaffuzu kolay, yaşanılası lakin yakıp kavuran düşsel bir gerçek. Benim için neydi aşk? Benim için diyorum çünkü her kalbe farklı bir büyü katardı aşk, her lisana nasıl şekillenerek düşüyorsa, kavurduğu tenlerde de öyle biçimleniyordu. Tam olarak nerde başlıyordu peki aşk? Kalpte mi, yoksa zihinde mi? Eğer kalpte başlıyorsa bu ne tezatlıktır ki hissettirdiği her duygunun hormonlarını salgılaması için emir veren beynimizdi. Eğer beynimizde başlıyorsa, aşka en uzak akıl değil miydi? Bir savaştı aşk...

Beden ve ruhun münakaşasından doğan bir varoluş savaşıydı. Bedene nüfuz etmeye başladığında, damarlarındaki kana karışan bir zehir gibi yavaş yavaş ele geçirdiği ruha da sızıyordu. Milimetrelik bir aralık vardı oysa kalbimin kuytu bir köşesinde, ıssız köşeyi bulduğu yetmezmiş gibi kıldan ince o aralıktan sel misali akmaya başlamıştı tüm bedenimi çevreleyerek. Kabul etmemek elde miydi bu hislerimin eserinin adına aşk denmesini. Değil diye inkar edecek olsam, hangi lisanın kelamına sığınacaktım? İki günde nasıl bu raddeye geldiğimi sual etmek haddim değildi. Zaman limanı değildi aşkın, her dilimine ışınlanabiliyordu.

"Abla, ablaaa!" Başımı kulaklarıma ilişen sese çevirdiğimde dış dünyama bir adım attım. Salondaydım, annem, babam, kardeşim öylece bana bakıyordu.

"Abla babam sana bir şey soruyor."

"Kızım iyi misin sen?" Annemin bu sorusu üzerine gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım ve kendime gelmeye çalışarak başımı salladım.

"Nerede işe başladın diye soruyor baban."

"Alışveriş merkezinde bir mağaza, ilk günüm olduğundan yorulmuşum biraz."

"İyi olmuş bu iş, evlenene kadar bir katkın olur." Ondan başka türlü bir cevap veya tepki beklemiyordum, hepimiz vakıftık onun bu vaziyetlerine.

"Yatıyorum ben, hepinize iyi geceler." Bu sözden sonra adımlarımın peşine takılan Mine, her zamanki gibi odaya benimle birlikte girdi.

"Çok dalgınsın, yorucu bir iş mi?" Sorusuna gizlenmiş onlarca farklı soruyu sezebiliyordum. Başımı hafifçe yana eğip, umursamaz bir eda takındım.

"Satış danışmanlığı işte."

"Kızacaksın ama gözlerinde başka bir şey var abla." Biliyordum, o beni çok iyi tanırdı ve içimdeki o karışıklığın farkına varmıştı.

"Şimdi konuşmak istemiyorum Mine." Gözlerimi kaçırıyordum, suçlu bir çocuk misali, sanki yüzüme baksa bugün olanları görecekmiş gibi. Bir hışımla yorganı savurdum ve kendimi yatağa bırakıp, yorganın içine gömüldüm. Duygularımı örtmek ister gibi bir gizlenişti bu. Mine'ye edebileceğim herhangi bir gaftan korkuyordu pervasızca konuşan dilim. Yüzümü duvara dönüp, yeşil rengin pürüzlerine dikkatle bakarak gülümsedim. Parmaklarımı dudaklarımda gezdirdim ve yutkunduğumda her zaman boğazımda hissettiğim o yumrunun yok olduğunun açık bilinciyle hislerimin gece mavisinde küçük bir yolculuğa çıktım.

***************************************************************************************

"Kızım sen ne zaman uyandın? Kahvaltıyı bile hazırlamışsın."

"Hazırladım, hazırlarken de atıştırdım anne, benim çıkmam gerek."

"Erken değil mi kızım daha?"

"Yok anne, babam kalkmadan çıkayım." Başını öne eğdi annem, yüreğine çöken sisli bulutları dağıtmaya gücüm yoktu. Yine de yanına yaklaştım ve başını kaldırıp, yanağına sulu bir öpücük bıraktım.

"Yapma böyle, üzme beni tamam mı?" Gülümsedi, gülüşünde güneşin ışıklarını sömüren ayın direnişi vardı. İnatla karanlığımızı yok edecek bir mum ışığı arıyordu. Kim bilir belki bulacaktı, bulacaktık.

CENNETE BİR ADIM(tamamlandı)Where stories live. Discover now