Bölüm 20:KABULLENİŞ

1.1K 99 13
                                    

Çaresizdim, kapının önüne sinmiş, küçücük kalmıştım. Neredeydi, her zerresine ihtiyacım olan yıldız gözlüm neredeydi?

"Birine mi baktın kızım?" Titrek bir sesin yönelttiği soruyla ayaklandım, yağan yağmurla ıslanan ve gözüm önüne gelen saçlarımı alnımı okşarcasına sıyırıp, üşüyor gibi titreyerek konuştum.

"Ozan, Ozan Altuğ. Onu arıyorum." 

"Evet, Ozan oğlum burada oturuyor ama dün akşamdan beri yok, eve gelmedi bak yine akşam olmuş demek yine gelmedi." Neye üzülmeliydim, nereye gitmeliydim bilmiyordum. Yaşlı teyze uzaklaştıktan sonra telefonu elime aldım ve defalarca yeniden aradım. Yoktu, cevap yok sinir bozucu "dıt" sesinden başka bir ses duyamamıştım. Sonra ansızın üzerinde durduğum isme bakıp, düşünmeden arama tuşuna dokunuverdim.

"Tamer, beni alabilir misin?" Başka söze gerek kalmamıştı, bunu neden yaptığım hakkında ise zerre kadar bir fikrim yoktu. Eve gidemezdim, ne diyecektim? Anneme bildiklerinin aslında gerçek olmadığını mı, yıllarca hiç sevilmediğini mi, babamın hepimizi o kadına ulaşmak için kullandığını mı? Çok geçmeden verdiğim adrese gelen Tamer, kapısında oturduğum evin kime ait olduğunu sorunca aptal zihnime lanetler yağdırdım. Ben ne halt ediyordum böyle, onu yıldız gözlümün evinin önüne mi çağırmıştım? Nasıl bir şeydi şu çaresizlik, delirmiştim resmen, aklım başımda değildi. Sustuğumu görünce anlamış gibi eve sert bakışlar savurdu ve mesafeli bir yönlendirme ile beni arabaya yerleştirdi.

"Eve mi?"

"Hayır, eve gitmek istemiyorum." deyip ağlamaya başlayınca arabayı durdurdu. Bir müdahalede bulunmadan ağlamamı sessizce dinledi, üzülmüş gibiydi.

"Seni bir yere götürebilir miyim, iyi gelecek bir yere?" Başımı salladım, nefret ettiğim hatta korktuğum adamdan medet umacak hale getirmişlerdi beni. Sessizce sürdü arabayı, yaklaşık bir saat yol gittik. Yolda babamı arayıp, benim onun yanında olduğumun haberini verdi. Ne çok sevinmiştir kim bilir, o kadına giden basamakları hızla tırmanıyordu aklınca. Arabanın yavaşlayıp, bir süre sonra durduğunu görünce renkli ışıkların kapıda dans ettiği bara göz attım. Ona bu kadar güvenebilir miydim, bu soruyu cevaplayabilecek kadar kendimde miydim? Arabadan indiğimizde yanımıza takım elbiseli biri yanaştı.

"Hoş geldiniz Tamer bey." Sanırım, sıklıkla geldiği bir yerdi. Adama arabanın anahtarını verdi ve otoparka götürmesini emretti. Kapısında iri yarı iki adamın selamını da aldıktan sonra içeri girdik. Bar koltuklarına yerleştiğimiz anda Tamer barmene seslendi.

"Suat, bir viski ve sen ne içersin?"

"Aynısından olsun." Alaycı, silik bir tebessüm yüzünde gezinirken, gözlerimi görmek ister gibi eğildi, mesafesini hep koruyordu.

"Serttir ama."

"Şuan ihtiyacım olanda bu zaten."

"Tamam, iki viski." Barmen birkaç dakika içinde bardakları önümüze yerleştirdi. Ben bardağı kavrayıp, hızla kafama diktiğimde ciğerlerimin, boğazımın hatta tüm vücudumun alev aldığını hissettim.

"Yavaş, Sıla ne yapıyorsun güzelim su değil bu." Öyle canım yanıyordu ki bana güzelim demiş olmasını sorgulayacak, kızacak hatta şuan dünya umurumda olmayacak kadar darmadağınıktım.

"Bir tane daha" diye seslendiğimde adam Tamer'in yüzüne baktı. Sanki ondan onay bekliyordu.

"Bir tane daha dedim, ben diyorum ben."

"Sıla, sakin olur musun?"

"Söyle bir tane daha versin." Başıyla onaylayınca adam bir bardak daha koydu, bu defa su gibi gelen bardağı da kafaya diktiğimde etraf griye çalıyordu. Tamer koluma yapışıp, boş bardağı elimden alınca endişeyle konuştu.

CENNETE BİR ADIM(tamamlandı)Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon