Bölüm 16:ANLAT

1.2K 94 6
                                    

MİNE'DEN

Vücudunun tüm yetilerini kaybedene dek sevmek, pek nadir bir sevgi türüdür bu belki. Fakat  benim sevgimin tanımı bu nadireyete giriyordu. Görmüyordum mesela artık, onun yüzünden başka yüz görmüyordum, onun kokusu vardı yalnızca ve tenimde onun teninin hissi. Yani demem o ki vücudumun tüm yetileri artık onun benliğinin surları ile kuşatılmıştı. Kaleydoskopun içine sıkıştırılmış küçük bir resmi yaşıyor gibi umarsız bir mutluluğa sığınmamız gerekse bile bu kuşatılmışlıktan şikayetçi değildim. Üstelik çaresizliğin pençesini kalbimde hisseden yalnız ben değildim, aynı çaresizlikle sınanan ablamda vardı. İkimizin de umutsuz bir aşkı ama o aşka tezat umut dolu hayallerimiz vardı. Bir yandan ise zihnimin sürekli beklenmedik bir komplikasyon gibi aynı kelimelerle beni örselemesi vardı. "Sen benim kızımsın, Mine senin kardeşin" annem yavaştan aklını yitiriyor olabilir miydi? Eğer öyleyse şaşırmazdım çünkü bizimde o mertebeye ulaşmamız pek yakındı. Bir döngü gibi yaşadığımız tahribat artık tüm sağlığımızı etkileyecek güçteydi. Mizacıma kazınan keder bunun birebir kanıtıydı. Telefonuma gelen mesaj beni de kendime getirdi. Kurs kayıtlarıyla ilgili bir sıkıntı olduğundan dolayı okula gitmem gerektiğine dair bir haberdi. Telefonun o tiz mesaj sesine uyanan ablam, gözlerini ovuşturarak söylendi.

"Sabahın köründe kim mesaj atmış? Uykumun en tatlı yerindeydim."

"Uykunun mu Ozan abiyle olan rüyanın mı?" Kafama gelen yastıkla kıkırdadım, ellerimi kendime siper ederken, gözyaşlarına boğulup, sonra mutluluk kahkahaları atabilen tek kardeş olduğumuzu düşündüm.

"Arsız arsız konuşma."

"Sahi abla hiç bahsetmiyorsun."

"Çünkü dün evde olduğum için görüşemedik malum, telefonuna da cevap vermedim."

"Neden peki?"

"Bilmiyorum onu üzecekmişim gibi hissediyorum."

"Şuan üzüyor olabilirsin ama bunu da düşün ve sende üzülüyorsun."

"Neyse boşver şimdi beni, mesaj kimden?"

"Okuldan, kalkıp hazırlanacağım. Kurs kayıtları ile ilgili bir sıkıntı olmuş, okula gitmem gerekiyormuş."

"Buradan halledemiyormuşsun?"

"Aman abla zaten üç saatlik yol, gidip bakayım."

"Dönüşü hesaplamıyorsun."

"Bugün dönmem, teyzemde kalırım yarın sabah dönerim." Biraz hüzün bulutlarının nemiyle gözlerinin ışıltısı arttı, söyleyemiyordu ama ölesiye yorgun ve üzgündü. Beraber kalktık ve henüz herkes uyuyorken kahvaltı yaptık, daha çok sohbet ettik diyebilirim. Söz konusu o olunca her seferinde panikle kapıyı kontrol edip, konuyu başka yere çekti. Beni ve annemi düşündüğü için elindeki tüm çareleri tüketiyordu. Zaten elinde pek çare olduğu da söylenemezdi. Sıfırı tüketmek dedikleriydi ablamınki. Bizim yediklerimizi temizleyerek anneme ve babama da kahvaltı hazırladıktan sonra beraber çıktık evden. Babam için sofraya koyduğu çatalda, bardakta derin bir ağrı çekiyormuş gibi yutkunması ve gözlerinin dolması dikkatimden kaçmamıştı. Keşke babamın bu snobizm kasıntıları bir son bulsa ve saçlarımızı okşayıp, bize her şeyin güzel olacağını söyleyen kalbimizi ısıtan bir adam oluverseydi. Sihirli bir değnek varsa eğer ve o değneği taşıyan melek görüyorsa, duyuyorsa benim tek dileğim bu. Kimse gibi para, zenginlik, öyle herkesten üstün görüneceğim bir mevki yani mal mülk istemiyordum, ben bize kucak açan bir baba istiyordum. Onunda içinde bir yerde o sevginin var olduğuna inanıyordum ve bunun tüm benliğini sarmasını istiyordum. Dalıp gittiğim düşünceler arasında ablamın dokunuşu beni soyutlandığım gerçekliğe sürükledi.

CENNETE BİR ADIM(tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin